SGK Prim Borçlarından Şirket Ortağının Sorumluluğu
- Yazar Av. Yasemin Berna Aslanbay
- 09 Ocak 2023
- 10 Yorum
- Ticaret Hukuku
Limited Şirketler
Giriş
Limited Şirket, Türk
Ticaret Kanunu’nun 573 ve 644.maddeleri arasında düzenlenmiştir. Bu yazımızda kanunda bahsedilen düzenlemelerden
ve limited şirket kavramından bahsedeceğiz.
LİMİTED ŞİRKET NEDİR?
Limited şirket, ortakların sorumluluklarının
sınırlandırıldığı bir şirket türüdür. Bu sınırlı sorumluluk çerçevesinde
limited şirketlerde ortaklar, şirket borçlarının tamamından sorumlu
değillerdir. Limited şirket ortaklarının sorumlulukları şirkete katıldıkları
sermayeleri ile sınırlı tutulmuştur. Ortakların yükümlülükleri; taahhüt
ettikleri esas sermaye payı ile ek ödeme ve yan edim yükümlülükleridir.
Ortaklar yalnızca bu sayılanları yerine getirmekle yükümlüdürler. Limited
şirkette şahıs şirketlerindeki gibi şahsi sorumluluk bulunmamaktadır.
Ortakların sorumlulukları belirlenebilir düzeyde ve sınırlı seviyededir.
Ortak kavramı geniş anlamda ve dar anlamda olmak üzere
iki şekilde ifade edilebilir. Geniş anlamıyla ortak kavramı, ortak menfaatlerle
bağlanan kişilerin her biridir. Dar anlamıyla ortak kavramı ise, limited
şirkete katılan kişiler şeklinde tanımlanabilir.
6102 sayılı Türk Ticaret Kanunu’nun 574. maddesinde
limited şirketlerde ortak sayısının kaç olabileceği düzenlenmiştir. Buna göre
limited şirketlerde ortak sayısı en az bir, en çok ise elli olabilecektir.
Kanuna göre tek ortaklı limited şirket kurmak da mümkündür.
Limited Şirket, Türk Ticaret Kanunu’nun 573 ve 644.maddeleri arasında düzenlenmiştir. Türk Ticaret Kanunu 573.maddedeye göre; Limited şirket, bir veya daha çok gerçek veya tüzel kişi tarafından bir ticaret unvanı altında kurulur; esas sermayesi belirli olup, bu sermaye esas sermaye paylarının toplamından oluşur.
TTK. MADDE 573-
(1) Limited şirket, bir veya daha çok gerçek veya tüzel kişi tarafından bir
ticaret unvanı altında kurulur; esas sermayesi belirli olup, bu sermaye esas
sermaye paylarının toplamından oluşur.
(2) Ortaklar,
şirket borçlarından sorumlu olmayıp, sadece taahhüt ettikleri esas sermaye
paylarını ödemekle ve şirket sözleşmesinde öngörülen ek ödeme ve yan edim
yükümlülüklerini yerine getirmekle yükümlüdürler.
(3) Limited
şirket, kanunen yasak olmayan her türlü ekonomik amaç ve konu için kurulabilir.
ORTAKLARIN HAKLARI
Ortakların hakları
kural olarak paylarıyla orantılıdır. Limited şirket ortaklarına bu haklar
kanun, şirket sözleşmesi ya da bazı durumlarda ticaret hayatının ilkeleriyle
verilebilmektedir. Ortaklık hakları, şirket sözleşmesiyle kanunun emredici
hükümlerine aykırı olmayacak şekilde genişletilebilmektedir.
Limited şirket
ortaklarının mali hakları; kâr payı alma hakkı, yeni pay alma hakkı, hazırlık
dönemi faizi, ayrılma akçesi talep hakkı ve tasfiye payı alma hakkıdır. Mali
haklar kural olarak ortakların esas sermaye payları oranında dağıtılmaktadır.[1]
Limited şirket
ortaklarının idari hakları, katılma hakları ve koruyucu haklar şeklinde
ayrılabilmektedir. Katılma hakları; genel kurula katılma, genel kurulda oy
kullanma ve şirketin idaresi ile temsiline katılma hakkıdır. Koruyucu haklar
ise; bilgi alma ve inceleme hakkı, genel kurul kararlarına karşı butlan ve
iptal davası açma hakkı, ilgililer aleyhine sorumluluk davası açma hakkı,
şirketten çıkma ve çıkmaya katılma hakkı, haklı nedenle fesih talebinde bulunma
hakkıdır.
6183 sayılı Amme
Alacaklarının Tahsil Usulü Hakkında Kanun (AATUHK) madde 35’te limited şirketin
kamu borçlarından dolayı şirket ortaklarının sorumluluğu düzenlenmiştir. AATUHK
m. 35/2 uyarınca, limited şirkette ortak, şirketteki sermaye payını devrederse,
payı devreden ve devralan şahıslar devir öncesine ait amme alacaklarının
ödenmesinden birinci fıkra hükmüne göre müteselsilen sorumlu tutulur (AATUHK m.
35/2). Hükmün uygulanabilmesi için payı devreden ile devralan arasında geçerli
bir pay devri işlemi gerçekleşmelidir. Buna göre, ilk olarak limited şirkette
pay devri genel hatlarıyla ele alınacaktır. Burada devrin hukuken ne zaman
gerçekleştiği ve özellikle pay devrinin tescil ve ilânının kamu borcundan doğan
sorumluluğa etkisinin olup olmadığı sorunları üzerinde durulacaktır. İkinci
olarak hükümde devreden ve devralanın, birinci fıkra hükmüne göre sorumlu
olacağı yer almaktadır. AATUHK m. 35/1 uyarınca limited şirket ortakları,
şirketten tamamen veya kısmen tahsil edilemeyen veya tahsil edilemeyeceği
anlaşılan kamu alacağından sermaye payları oranında doğrudan doğruya sorumlu
olurlar.
PAYINI DEVREDEN
ORTAĞIN PRİM BORÇLARINDAN SORUMLULUĞU
Şirketteki
hisselerini devreden ortak devir sözleşmesi tescil ve ilan edilmese bile
kendilerinden sonraki SGK prim borçlarından sorumlu değillerdir.
2012/21-734 E.,
2013/152 K. Ve 30.1.2013 tarihli Yargıtay Hukuk Genel Kurulu kararına Göre;
Şirket hisselerini devreden
ancak devir işlemleri tescil ve ilan edilmeyen limitet şirket ortaklarının SGK
prim borçlarından sorumluluğu devam etmez. 6762 sayılı TTK’na göre limitet
şirket hisse devirlerinin tescil ve ilanı kurucu değil bildirici bir işlemdir.
….. “Ancak, şirket temsilcisi veya ortağının kamu
alacaklarına karşı sorumluluğu ilan edilmemenin sonuçlarına bağlanamaz, zira
kamu kurumu 6762 sayılı Kanunun38 ve 39.maddeleri
anlamında üçüncü kişi olmadığı gibi, tescil edilmemeye dayanılabilmesi için
yetkisiz temsilcinin şirket adına işlem yapması zorunluluğu bulunmaktadır.”
......
…... “Bilindiği üzere, ticaret siciline tescil, kural olarak bildirici etkiye sahiptir. İstisnai olarak, ticaret unvanı ve işletme adının korunması; ticaret şirketlerinin tüzel kişilik kazanabilmesi, esnaf işletmelerinde ticari mümessil tayini; anonim şirketlerde ana sözleşmenin değişikliğinin hüküm ifade etmesi ve ticari işletme rehni halleri için ticaret siciline tescil, zorunlu ve kurucu niteliktedir. ”.....
T.C.
YARGITAY
HUKUK GENEL KURULU
E. 2012/21-734 K. 2013/152 T. 30.1.2013
• MENFİ TESPİT DAVASI
(Ödeme Emrinin İptali İstemi- Temsil Yetkisinin Sona Erdiğinin Ticaret Sicil
Gazetesinde İlanının İyiniyetli Üçüncü Kişileri Korumaya Yönelik Olduğu)
• ÖDEME EMRİNİN
İPTALİ İSTEMİ (Menfi Tespit Davası- Davacının Temsil Yetkisi Sona Erdikten
Sonra Şirketi Borç Altına Sokacak Hukuki Bir İşlem Yapılmadığından Davacının
Kendisinden Sonra Şirket Adına Yetkili Temsilcilerin Ödemesi Gereken Bir
Borçtan Dolayı Şahsi Sorumluluğu Bulunmayacağı)
• ŞİRKETİ TEMSİL
YETKİSİ (Sona Erdiğinin Ticaret Sicil Gazetesinde İlanının İyiniyetli Üçüncü
Kişileri Korumaya Yönelik Olduğu- Menfi Tespit Davası)
• ŞAHSİ SORUMLULUK (Menfi
Tespit Davası- Davacının Temsil Yetkisi Sona Erdikten Sonra Şirketi Borç Altına
Sokacak Hukuki Bir İşlem Yapılmadığından Davacının Kendisinden Sonra Şirket
Adına Yetkili Temsilcilerin Ödemesi Gereken Bir Borçtan Dolayı Şahsi
Sorumluluğu Bulunmayacağı)
506/m.80, 6183/m.35, 5521/m.8, 6762/m.38,39
ÖZET: Dava,
menfi tespit ve ödeme emrinin iptali istemine ilişkindir. Davacının şirketi
temsil yetkisi, 1994 yılında sona ermiş olup kurum tarafından talep edilen
alacak, davacının kendisinin fiilen gerçekleştirdiği bir hukuki işlemden
kaynaklanmadığı gibi kendisinin sorumlu olduğu dönemde ödenmesi gerektiği halde
ödenmeyen bir prim borcu da değildir. Görüldüğü üzere, Kurum tarafından talep
edilen alacağın oluşmasına temsil yetkisi sona erdiği halde davacının yapmış
olduğu bir hukuki işlem neden olmadığı gibi, davalı Kurum, temsil yetkisi sona
eren davacı ile dava dışı şirket yönünden 6762 sayılı Kanunun 38 ve 39. Maddeleri
anlamında üçüncü kişi de değildir. Temsil yetkisinin sona erdiğinin ticaret
sicil gazetesinde ilanı iyiniyetli üçüncü kişileri korumaya yönelik olup,
davacı temsil yetkisi sona erdikten sonra şirketi borç altına sokacak hukuki
bir işlem yapılmadığından, davacının kendisinden sonra şirket adına yetkili
temsilcilerin ödemesi gereken bir borçtan dolayı şahsi sorumluluğu
bulunmamaktadır. Hal böyle olunca, mahkemece, davacının prim borcundan
sorumluluğu bulunmadığı gerekçesiyle davanın kabulüne dair kararda direnilmesi
usul ve yasaya uygundur.
KARAR: Dava,
menfi tespit ve ödeme emrinin iptali istemine ilişkindir.
Davacı vekili dava
dilekçesinde özetle, davacının, hissesini dava dışı limited şirketin
ortaklarından 01.07.1992 tarihinde satın aldığı ve aynı tarihte üç yıllığına
şirketi temsil ve ilzama yetkili müdür olarak seçildiğini, bilahare hisselerini
sattığı ve satış kararının yer aldığı 28.04.1994 tarihli şirket karar
defterinin 03.05.1994 tarihinde noter tarafından tasdik edildiğini, davacının ayrıca
03.02.1995 tarihinde noterde Limited Şirket Hisse Devir ve Temlik Sözleşmesi
düzenleyerek hisselerini devir ve temlik ettiğini, davalı Kurumun şirketin
2005/12-2006/5. dönemlerine ait prim ve gecikme zammı borcundan dolayı ödeme
emri gönderdiğini ancak prim borçlarının davacının şirketle ilgisi olmayan
döneme ait olduğunu, şirketteki temsil ve ilzam yetkisinin şirketi hisselerinin
devri ile son bulduğunu belirterek, dava dışı limitet şirketin prim
borçlarından ve gecikme zamlarından davacının sorumlu olmadığının tespiti ile
davacıya tebliğ edilen ödeme emrinin iptalini talep etmiştir.
Davalı Sosyal
Güvenlik Kurumu ( SGK ) vekili cevap dilekçesinde özetle, dava dışı şirket
hakkında yapılan takipte borç ödenmediğinden ticaret sicil kayıtlarında ortak
olarak görünen davacıya ödeme emri gönderildiğini, davacının hisse devrine
ilişkin belgeleri işyeri dosyasına ibraz etme yükümünü yerine getirmediğini,
bilahare şirketin 559 sayılı KHK ile 4366 sayılı Yasa gereği 01.01.1999
tarihinde münfesih olduğunun bildirildiğini, belgeleri hisse devrini takiben
Kuruma vermeyen davacının Kurum ve ticaret sicil kayıtlarında halen ortak
göründüğünü belirterek davanın reddini savunmuş ve %10 inkar tazminatına
hükmedilmesini talep etmiştir.
Yerel Mahkemece,
şirket ortak ve üst düzey yöneticilerinin prim borçlarından sorumluluğunun
yasadan kaynaklandığı ve alacağın ait olduğu dönemde üst düzey yönetici veya
şirket müdürü olmayı gerektirdiği, davacının hisse devri ticaret siciline
tescil edilmemiş olsa dahi prim borçlarına konu dönemde üst düzey yönetici veya
şirket müdürü olmaması nedeniyle borçtan sorumlu tutulamayacağı gerekçesiyle
davanın kabulüne dair verilen karar, davalı Kurum vekilinin temyizi üzerine,
Özel Daire tarafından yukarıda açıklanan gerekçelerle bozulmuş, mahkemece
önceki gerekçe genişletilmek suretiyle direnme kararı verilmiştir.
Direnme hükmü, davacı
ve davalı Kurum vekilleri tarafından temyiz edilmiştir.
I-Davacı vekilinin
temyiz itirazları yönünden yapılan incelemede;
5521 sayılı İş
Mahkemeleri Kanunu'nun 8. Maddesine
göre, iş mahkemelerinden verilen kararlar tefhim veya tebliğ tarihinden
itibaren sekiz gün içinde temyiz edilebilir.
Davacı vekiline karar
21.09.2011 tarihinde tefhim edilmiş, 03.11.2011 tarihinde katılma yolu ile
sekiz günlük süreden sonra temyiz edilmiştir.
5521 sayılı Kanunda
katılma yoluyla temyiz öngörülmediği gibi, bozma öncesi verilen ilk kararı
temyiz etmeyen davacı vekilinin aynı yöndeki direnme kararını temyizde hukuki
yararı da bulunmadığından temyiz dilekçesinin reddine karar verilmiştir.
II-Davalı Sosyal
Güvenlik Kurumu (SGK) vekilinin temyiz itirazları yönünden yapılan incelemede;
Direnme yoluyla Hukuk
Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık, hisse devrinin ticaret sicil gazetesinde
ilan edilmemesi halinde, dava dışı limited şirketin prim ve gecikme zammı
borçlarından hissesini devreden ortağın sorumluluğu bulunup bulunmadığı
noktasında toplanmaktadır.
(Mülga) 506 sayılı
Sosyal Sigortalar Kanunu'nun “Primlerin ödenmesi” başlıklı 80. maddesinde,
“İşveren, bir ay
içinde çalıştırdığı sigortalıların primlerine esas tutulacak kazançlar toplamı
üzerinden bu Kanun gereğince hesaplanacak prim tutarlarını ücretlerinden
kesmeye ve kendisine ait prim tutarlarını da bu miktara ekleyerek en geç ertesi
ayın sonuna kadar Kuruma ödemeye mecburdur.
...
(Değişik beşinci
fıkra: 29/7/2003–4958/38 md.; Değişik fıkra: 22/02/2006-5458 S.K./6.mad )
Kurumun, süresi içinde ödenmeyen prim ve diğer alacaklarının tahsilinde, 6183
sayılı Amme Alacaklarının Tahsil Usulü Hakkında Kanunun 51'inci, 102'nci ve
106'ncı maddeleri hariç diğer maddeleri uygulanır. Kurum, 6183 sayılı Kanunun
uygulanmasında Maliye Bakanlığı, diğer kamu kurum ve kuruluşları ve mercilere
verilen yetkileri kullanır. Şu kadar ki; Kurumun prim ve diğer alacaklarının süresi
içinde ve tam olarak ödenmemesi halinde, ödenmeyen kısmına, sürenin bittiği
tarihten itibaren ilk üç aylık sürede her ay için %3 oranında gecikme cezası,
ayrıca her ay için bulunan bu tutarlara ödeme süresinin bittiği tarihten
başlamak üzere borç ödeninceye kadar, her ay için ayrı ayrı Hazine
Müsteşarlığınca açıklanacak bir önceki aya ait YTL cinsinden iskontolu ihraç
edilen Devlet iç borçlanma senetlerinin aylık ortalama faizi, bileşik bazda
uygulanarak gecikme zammı hesaplanır. Ancak ödemenin yapıldığı ay için gecikme
zammı günlük hesaplanır. Yapılacak takip sonunda tahsilinin imkânsız veya
tahsili için yapılacak giderlerin alacaktan fazla olacağı anlaşılan 20 YTL'ye
kadar (20 YTL dahil) Kurum alacakları, tahsil zamanaşımı süresi
beklenilmeksizin Kurum Yönetim Kurulunca terkin edilebilir. Kurum Yönetim
Kurulu, bu miktarı on katına kadar artırmaya, terkin yetkisinin tamamını veya
bir kısmını yetki sınırlarını da belirterek Kurum Başkanına, Genel Müdürlere ve
Sigorta İl/Sigorta Müdürlerine devretmeye yetkilidir. Bakanlar Kurulu ilk üç ay
için uygulanan gecikme cezası oranını iki katına kadar artırmaya veya bu oranı
%1 oranına kadar indirmeye, yeniden kanunî oranına getirmeye ve uygulama
tarihini belirlemeye yetkilidir.
...
(Yedinci fıkra )
Kurum alacaklarının tahsilinde 21.07.1953 tarih ve 6183 sayılı Kanunun
uygulanmasından doğacak uyuşmazlıkların çözümlenmesinde, alacaklı Sigorta
Müdürlüğünün bulunduğu yer İş Mahkemesi yetkilidir.
Yetkili iş
mahkemesine başvurulması alacakların takip ve tahsilini durdurmaz.
Dava ve icra takibi
açılmış olsa bile, prim ve diğer alacakların ödenmemiş kısmı için gecikme zammı
tahsil olunur.
...
( On ikinci fıkra )
Sigorta primlerini haklı sebepleri olmaksızın, birinci fıkrada belirtilen süre
içerisinde tahakkuk ve tediye etmeyen kamu kurum ve kuruluşların tahakkuk ve
tediye ile görevli kamu görevlileri mesul muhasip, sayman ile tüzelkişiliği
haiz diğer işverenlerin üst düzeydeki yönetici veya yetkilileri kuruma karşı,
işverenleri ile birlikte müştereken ve müteselsilen sorumludur.”
Hükümleri yer
almıştır.
Buna göre, limitet
şirketin prim borçlarından dolayı üst düzey yönetici veya yetkililerin,
şirketin yönetiminde oldukları döneme ait prim borçlarından sorumlu olacakları
açıktır.
Ancak, şirketin üst
düzey yöneticiliği veya şirket ortaklığından ayrılanlar yönünden, bu ayrılmanın
ticaret sicilinde ilan edilmemiş olması halinde, ayrılma tarihinden sonraki
döneme ilişkin prim borçlarından sorumlu olunup olunmayacağının belirlenmesi
yönünden, uyuşmazlığa konu dönemde yürürlükte bulunan (Mülga) 6762 sayılı Türk
Ticaret Kanunu'nun konuya ilişkin hükümlerinin değerlendirilmesinde zorunluluk
bulunmaktadır.
Bilindiği üzere,
ticaret siciline tescil, kural olarak bildirici etkiye sahiptir. İstisnai
olarak, ticaret unvanı ve işletme adının korunması; ticaret şirketlerinin tüzel
kişilik kazanabilmesi, esnaf işletmelerinde ticari mümessil tayini; anonim
şirketlerde ana sözleşmenin değişikliğinin hüküm ifade etmesi ve ticari işletme
rehini halleri için ticaret siciline tescil, zorunlu ve kurucu niteliktedir.
6762 sayılı Türk
Ticaret Kanunu'nun 38.
Maddesinde sicil kayıtlarının etkisinin üçüncü şahıslar açısından başlangıcı
düzenlenmiş ve ticaret sicili kayıtlarının, üçüncü kişiler hakkında kaydın ilan
edildiği günü takip eden işgününde hüküm ifade edeceği belirtilmiştir.
Ticaret sicilinin dış
etkileri ise, aynı Kanunun 39.maddesinde “Üçüncü şahısların, yukarı ki madde
gereğince kendilerine karşı hüküm ifade etmeye başlayan kayıtları
bilmediklerine müteallik iddiaları dinlenmez.
Tescili lazım geldiği
halde tescil edilmemiş veya tescil edilip de ilanı gerekirken ilan edilmemiş
olan bir husus ancak bunu bildikleri ispat edilmek şartıyla, üçüncü şahıslara
karşı dermeyan edilebilir.” şeklinde açıklanmıştır.
Tescili gerektiği
halde tescil edilmemiş veya tescil edilip de ilanı gerektiği halde ilan
edilmemiş hususların üçüncü kişiler tarafından bilinmemesi asıldır–olumsuz
etki-Örneğin ticari mümessil azledilmiş ancak durum tescil ve ilan olunmamışsa,
bu ticari mümessilin üçüncü kişilerle yapacağı sözleşmeler müvekkili bağlar.
Ancak azil keyfiyetini tescil ve ilan ettirmemiş olan müvekkil, üçüncü kişinin
ticari mümessilin azledildiğini bildiğini ispat edebilirse, yapılan sözleşmeyle
bağlı tutulmaktan kurtulur. TTK 39/II, üçüncü kişinin ticaret sicili
kayıtlarına güvenerek tacirle ilişkiye girmesinin söz konusu olduğu hallerde
uygulanır. Dolayısıyla TTK 39/II esas itibariyle üçüncü kişinin ticaret sicili
kayıtlarını inceledikten sonra tacirle yapacağı hukuki işlemler bakımından önem
arz eder (Arkan, Sabih, Ticari İşletme Hukuku, Banka ve Ticaret Hukuku
Araştırma Enstitüsü, 4.Bası, 1998, s.238).
TTK 38 ve 39 ile,
sicil kayıtlarına güvenerek tacirle hukuki işlemlere girişecek üçüncü kişilerin
korunması amaçlanmıştır. Tacir ile üçüncü kişi arasında hukuki işlem yapılması
söz konusu olmayan hallerde, örneğin vergi hukuku ile ilgili konularda, TTK 38
ve 39'a dayanılması mümkün değildir (Karayalçın, Yaşar, Özel Hukukta Meseleler
ve Görüşler, V, s.40).
Öte yandan, limitet
şirket pay devrinin geçerli olabilmesi için TTK 520.maddesine göre, limitet
şirket pay devrinin yazılı şekilde yapılması ve imzaların noterce tasdik
edilmesinden sonra, pay devrinin limitet şirkete bildirilerek, ana sözleşmede
aksine hüküm yoksa ortakların en az dörtte üçünün devre muvafakat etmesi ve
bunların esas sermayenin dörtte üçüne sahip olması, ayrıca devrin pay defterine
kaydedilmesi gerekir. Bu devrin ticaret siciline tescili ise, pay devrinin
gerçekleşmesi için zorunlu bir şekil şartı değildir.
6762 sayılı Kanunun
konuya ilişkin “Tescil ve ilan” başlıklı 515.maddesinde ise:
“...Mukavelede
yapılan her değişiklik, ilk mukavelede olduğu gibi tescil ve ilan edilir.
Mukavelenin değiştirilmesi hakkındaki kararlar üçüncü şahıslar hakkında, tescil
tarihinden itibaren hüküm ifade eder.” Denilmiştir.
Buna göre, limitet
şirket ortağı veya müdür değişikliğinin ilan edilmemesi halinde, bu kişilerin
şirket adına işlem yapmaları durumunda, değişikliği ilan etmeyen şirket
iyiniyetli üçüncü kişilere karşı sorumlu olur.
Ancak, şirket
temsilcisi veya ortağının kamu alacaklarına karşı sorumluluğu ilan edilmemenin
sonuçlarına bağlanamaz, zira kamu kurumu 6762 sayılı Kanunun38 ve 39.maddeleri
anlamında üçüncü kişi olmadığı gibi, tescil edilmemeye dayanılabilmesi için
yetkisiz temsilcinin şirket adına işlem yapması zorunluluğu bulunmaktadır.
6762 sayılı Kanunun 540 maddesinde
de,
“Aksi
kararlaştırılmış olmadıkça, ortaklar hep birlikte müdür sıfatıyla şirket
işlerini idareye ve şirketi temsile mezun ve mecburdurlar.” hükmüne yer
verilmiş olup, Kanunun bu açık düzenlemesi karşısında, limitet şirkette yeni
müdür atanmamış ise, tüm ortaklar müdür sıfatına sahip olduğundan, şirket
ortaklığından ayrılan davacıdan sonra şirkete yeni müdür atanmış olup
olmadığının araştırılmasına da gerek bulunmamaktadır.
Somut uyuşmazlıkta,
davacının, dava dışı şirketteki hissesinin tamamını 28.04.1994 tarihinde dava
dışı F. U.'ya devrederek buna ilişkin şirket ortaklar kararının 03.05.1994
tarihinde Bakırköy 1.Noterliğinin 25774 yevmiye numarası ile tasdik ettirildiği
ve 04.05.1994 tarihinde de davacının ayrıca Bakırköy 1.Noterliğinin 26793
yevmiye numaralı hisse devir ve temlik sözleşmesi ile de tüm hisselerini dava
dışı F. U.'ya devrettiğine dair temlik sözleşmesi düzenlendiği hususlarında
uyuşmazlık bulunmamakta olup, davalı Kurum tarafından, davacının şirketi temsil
yetkisi sona erdikten ve hatta şirket münfesih olduktan sonra Kuruma bildirilen
sigortalılar için ödenmesi gereken prim borçlarının tahsili istemi ile takip
başlatılmıştır.
Yukarıda yapılan
açıklamaların ışığında, davacının dava dışı şirketteki temsil yetkisinin sona
ermesi ve yerine yeni temsilci atanmasının sicil gazetesinde ilanının, işlemin
hukuken varlık kazanmasına değil, bu hususun üçüncü kişilere açıklanması
amacına yönelik olduğu, dolayısıyla inşai değil bildirici bir işlem olduğu
açıktır.
Davacının şirketi
temsil yetkisi, 1994 yılında sona ermiş olup kurum tarafından talep edilen
alacak, davacının kendisinin fiilen gerçekleştirdiği bir hukuki işlemden
kaynaklanmadığı gibi kendisinin sorumlu olduğu dönemde ödenmesi gerektiği halde
ödenmeyen bir prim borcu da değildir.
Görüldüğü üzere,
Kurum tarafından talep edilen alacağın oluşmasına temsil yetkisi sona erdiği
halde davacının yapmış olduğu bir hukuki işlem neden olmadığı gibi, davalı
Kurum, temsil yetkisi sona eren davacı ile dava dışı şirket yönünden 6762
sayılı Kanunun 38
ve 39.maddeleri
anlamında üçüncü kişi de değildir.
Temsil yetkisinin
sona erdiğinin ticaret sicil gazetesinde ilanı iyiniyetli üçüncü kişileri
korumaya yönelik olup, davacı temsil yetkisi sona erdikten sonra şirketi borç
altına sokacak hukuki bir işlem yapılmadığından, davacının kendisinden sonra
şirket adına yetkili temsilcilerin ödemesi gereken bir borçtan dolayı şahsi
sorumluluğu bulunmamaktadır.
Hal böyle olunca,
mahkemece, yukarıda açıklanan yasal düzenleme ve ilkelere uygun değerlendirme
yapılarak, davacının prim borcundan sorumluluğu bulunmadığı gerekçesiyle
davanın kabulüne dair kararda direnilmesi usul ve yasaya uygundur.
Bu nedenle, direnme
kararının onanması gerekir.
SONUÇ: Yukarıda;
1- (I) numaralı bette
açıklanan nedenlerle davacı vekilinin temyiz dilekçesinin REDDİNE, 23.01.2013
gününde yapılan ilk görüşmede oybirliği ile,
2- (II) nolu bentte açıklanan nedenlerle; davalı SGK vekilinin temyiz itirazlarının reddi ile, direnme kararının yukarıda açıklanan nedenlerle ONANMASINA, 30.01.2013 gününde yapılan ikinci görüşmede oyçokluğu ile, 5521 sayılı İş Mahkemeleri Kanunu'nun 8/3.fıkrası uyarınca karar düzeltme yolu kapalı olmak üzere karar verildi.
Aslan & Duran Hukuk
Aslan & Duran
Hukuk Bürosu olarak uzman kadromuz ve uzun yıllara dayanan tecrübemiz ile
yanınızdayız. Ticaret Hukuku konusunda uzman ekibimiz ve avukatlarımız ile
müvekkillerimizin memnuniyeti yönünde gerekli hizmeti vermekteyiz. Blog
sayfamızda ve sosyal medya hesaplarımızda güncel konuları anlık olarak
paylaşmaktayız. Bu anlamda güncel gelişmelerden haberdar olabilmek için twitter sayfamızı
takip edebilirsiniz.
10 Yorum