28 Temmuz’da Türkiye’nin güneyinde başlayan ve 16 gün süren büyük orman yangınları, 297 farklı noktada etkili oldu. On binlerce hektarlık ormanlık alanla birlikte yüzlerce konut, tarım arazisi ve hayvan varlığı yok oldu. Yangınların ardından bölge halkı barınma, geçim ve güvenlik açısından ağır bir yıkım yaşadı.
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, yangından etkilenen bölgelerde TOKİ’nin bir ay içinde inşaatlara başlayacağını, yapılacak evlerin bedelinin bir kısmının devlet, kalan kısmının ise evleri yanan vatandaşlar tarafından karşılanacağını açıkladı. Bu açıklama, devletin tazminat sorumluluğunun kapsamı ve mağdurlara sağlanacak desteğin niteliği konusunda kamuoyunda tartışma yarattı.
Hukuki Çerçeve
Türkiye’de ormanların korunması, yangınlara karşı önleyici tedbirlerin alınması ve yangın çıktıktan sonra söndürülmesi, hem Anayasa hem de özel kanunlarla açıkça düzenlenmiştir.
Anayasa’nın 169. maddesi bu konuda temel çerçeveyi çizer:
“Devlet, ormanların korunması ve sahalarının genişletilmesi için gerekli kanunları koyar ve tedbirleri alır. Yanan ormanların yerinde yeni orman yetiştirilir, bu yerlerde başka çeşit tarım ve hayvancılık yapılamaz. Bütün ormanların gözetimi Devlete aittir.”
Buna ek olarak, Anayasa’nın 125/7. maddesi idarenin tazmin yükümlülüğünü açıkça düzenler:
“İdare, kendi eylem ve işlemlerinden doğan zararı ödemekle yükümlüdür.”
Aynı şekilde 6831 sayılı Orman Kanunu’nun 69. maddesi de yangınların önlenmesi ve söndürülmesini doğrudan orman idaresinin sorumluluğuna verir:
“Orman idaresi, orman yangınlarını önlemek ve söndürmek maksadıyla her türlü hizmeti yapar veya yaptırır.”
Bu hükümler birlikte değerlendirildiğinde, ormanların korunması ve yangınlara müdahale etmek devletin asli görevidir. Gerekli önleyici tedbirlerin alınmaması veya yangına zamanında ve etkili müdahale edilememesi, hizmet kusuru teşkil eder ve bu durumda idare, meydana gelen zararı tam olarak karşılamakla yükümlüdür.
Hizmet Kusuru ve Yangınlar
İdare hukukunda hizmet kusuru, kamu hizmetinin hiç işlememesi, geç veya kötü işlemesi durumlarında ortaya çıkar. Yangınlar özelinde bu, önleyici tedbirlerin alınmaması, yangına zamanında müdahale edilmemesi, araç-gereç ve personel yetersizliği gibi eksiklikleri kapsar.
İdare hukuku uzmanı Prof. Dr. Metin Günday, yangınların önlenmesi ve söndürülmesinde idarenin görevini yerine getirmediğini şu sözlerle ifade etmiştir:
“Orman yangınlarının önlenmesi ve yangın başladıktan sonra bu yangının söndürülmesi görevi Orman İdaresi’ne ait. Orman Kanunu’nun 69. maddesi gayet açık bir şekilde bunu ifade ediyor. Anayasanın 169. maddesinde de bu belirtiliyor. Birinci aşama yangından önce gerekli tedbirlerin alınması yani yangın söndürme uçaklarının, personelinin hazır tutulması aşaması. Orman İdaresi’nin çıkabilecek olan bir orman yangınına karşı daha başından itibaren alması gereken önlemleri almadığı açık. Bizzat bakan bunu ifade ediyor. ‘Envanterimizde yangın söndürme uçağı yok’ diyor.”
Günday, yangın söndürme uçaklarının bulunmamasını ve yeterli müdahale yapılamamasını hizmet kusurunun somut örneği olarak nitelendirmekte ve şöyle devam etmektedir:
“Orman yangınları çıktıktan sonra idarenin söndürme sorumluluğu var ama yangın söndürme uçakları yok. Yangına havadan müdahale gerekliydi ama yeteri kadar havadan müdahale yapılamadı… Yurttaşların bütün zararlarının kusurlu olan devlet ve idare tarafından karşılıksız tazmin edilmesi gerekir.”
Metin Günday’ın da ifade ettiği üzere, hizmet kusuru halinde idare, kusuru sonucu ortaya çıkan zararın tamamını karşılamakla yükümlüdür.
İnsan Hakları Perspektifinden Sorumluluk
İstanbul Barosu İnsan Hakları Merkezi Başkanı Av. Tuğçe Duygu Köksal, devletin doğal afetlerde hem önleyici hem de koruyucu tedbirleri alma yükümlülüğünün altını çizerek şu değerlendirmede bulunmuştur:
“Yangın ve doğal afetlerde elbette ki devletin gerekli önleyici ve koruyucu tedbirleri almak konusunda hem mala hem cana gelen zararlar açısından bir sorumluluğu ve pozitif yükümlülüğü var. Bunu sağlayabilmek adına gerekli tedbirleri alma, yangın özelinde söndürülmesi için gerekeni yapma yükümlülüğü bakanlıklarda bulunuyor. Yangın bölgesindeki belediyelere yardımda bulunmak, belediyelerin gerekenleri yapması konusunda onları desteklemek de bunun bir parçası.”
Köksal ayrıca, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin Öneryıldız kararının, afetlerde devletin pozitif yükümlülüklerini ortaya koyması açısından emsal niteliğinde olduğunu vurgulamıştır. Resmi açıklamalarda yangın söndürme uçağı bulunmadığının ifade edilmesini, yükümlülüklerin yerine getirilmediğinin açık göstergesi olarak değerlendirmiştir.
Soruşturma ve Hesap Verebilirlik
Köksal, yangınlarda gerekli önlemlerin alınıp alınmadığının etkin bir şekilde soruşturulması gerektiğini, aynı sürecin sel felaketleri gibi diğer afetler için de geçerli olduğunu belirtmiştir:
“Yangın söndürmeyle alakalı gereken tedbirlerin ivedilikle alınıp alınmadığına ilişkin bir soruşturma yürütülmesi gerekiyor… Aynı süreç sel felaketleri için de geçerli.”
Sonuç
Yaşanan orman yangınlarında devletin zamanında ve yeterli müdahalede bulunamaması, hizmet kusurunun açık bir örneğidir. İdare, hizmet kusurundan doğan zararlardan sorumludur ve kusuru neticesinde oluşan zararı tam olarak karşılamakla yükümlüdür. Buna rağmen, TOKİ’nin yangın mağdurları için yapacağı konutların bedelinin yalnızca bir kısmını üstlenip, kalanını “kira öder gibi” vatandaşa ödetmesi, bu yükümlülüğün yerine getirilmediğini göstermektedir. Bu durum, kusuru olmayan vatandaşın felaketin ekonomik yükünü taşımak zorunda bırakılması anlamına gelir ki bu, hukuk devleti ve adalet anlayışıyla bağdaşmaz.
Afet sonrasında devletin asli görevi, vatandaşını borçlandırmak değil, uğradığı zararı eksiksiz gidermektir. Aksi halde, afetin yarattığı yıkımın üzerine ekonomik bir yıkım daha eklenir ve toplumun devlete duyduğu güven derinden sarsılır. Devletin meşruiyeti, en zor zamanlarda vatandaşının yanında durma ve yükünü hafifletme biçimiyle ölçülür.
Leave a Reply