Görevi Kötüye Kullanma Suçu ve Cezası

görevi kötüye kullanma suçu

Görevi Kötüye Kullanma Suçu ve Cezası

Görevi Kötüye Kullanma Suçu ve Cezası 960 524 Yasemin Berna Aslanbay

Kamu görevlisi olmak, büyük bir sorumluluk ve yetkiyi beraberinde getirir. Ancak bu yetkinin kullanımı, idari bir hata ile cezai bir suç arasındaki ince çizgide yürümeyi gerektirir. “Görevi Kötüye Kullanma Suçu” (TCK 257), tam da bu noktada devreye giren ve bir kamu görevlisinin mesleki kariyerini, itibarını ve hatta özgürlüğünü doğrudan tehdit edebilen en ciddi suçlamalardan biridir. Görevin ihmal edilmesi, bir işlemin geciktirilmesi veya yetkinin taraflı kullanılması gibi durumlar, masum bir hatanın ötesine geçip ceza davasına dönüştüğünde, sürecin en başından itibaren uzman bir hukuki savunma stratejisi hayati önem taşır. Bu makalede, görevi kötüye kullanma suçunun ne olduğunu, hangi eylemlerin bu suçu oluşturduğunu, cezai yaptırımlarını ve bu suçlamayla karşı karşıya kaldığınızda haklarınızı nasıl koruyacağınızı detaylarıyla ele alacağız.

Görevi Kötüye Kullanma Suçu

Görevi kötüye kullanma suçu, kamu görevlisinin kendisine hukuken verilmiş olan görev ve yetkileri, kamu yararı doğrultusunda, tarafsızlık ve hukuk kurallarına uygun şekilde yerine getirmemesi; görevini ihmal etmesi, geciktirmesi ya da yetkisini amacına aykırı biçimde kullanması suretiyle kişilere haksız menfaat sağlaması, kişilerin mağduriyetine neden olması veya kamu zararına yol açması hâlinde oluşan, kamu görevlisinin bireysel kusuruna dayanan ve kamu idaresinin işleyişine zarar veren bir suç tipidir.

Bu suç, Türk Ceza Kanunu’nun 257. maddesinde düzenlenmiş olup, kamu görevlerinin hukuka uygun, etkin ve eşitlik ilkesi çerçevesinde yürütülmesini sağlamak amacı taşır. Kanunun bu hükmü, kamu görevlisinin görevini bilerek ve isteyerek (kast ile) kötüye kullanmasını cezalandırırken, taksirle yani istemeyerek ya da dikkatsizlikle işlenen fiilleri kapsamaz. Suçun temel şekli, kamu görevlisinin görevini ihmal etmesi veya geciktirmesiyle oluşurken, nitelikli hali, bu davranış sonucunda kişilere haksız bir çıkar sağlanmasıdır.

Görevi kötüye kullanma suçunun oluşabilmesi için kamu görevlisinin görev gereklerine aykırı şekilde hareket etmesi yeterli olmayıp, aynı zamanda bu fiil nedeniyle kamuya zarar verilmesi, kişilerin mağdur edilmesi veya haksız bir menfaat temin edilmesi gerekmektedir. Ayrıca, işlenen fiilin başka bir suç tipini oluşturması hâlinde (örneğin zimmet, irtikâp, rüşvet gibi), bu suçlara ilişkin hükümler uygulanır; görevi kötüye kullanma suçu ise tali nitelikte değerlendirilir.

Uygulamada bu suç, genellikle görevin savsaklanması, yasal sürelere riayet edilmemesi, kişisel ilişkilere göre işlem yapılması, denetim görevlerinin yerine getirilmemesi veya yetkinin tarafsızlıktan uzak şekilde kullanılması gibi eylemlerle ortaya çıkmakta olup; kamu hizmetlerinin saydam, hesap verebilir ve hukuk devleti ilkeleri çerçevesinde yürütülmesini güvence altına almak açısından büyük önem taşımaktadır.

Görevi Kötüye Kullanma Suçunun Faili ve Mağduru Kimdir?

Görevi kötüye kullanma suçunun faili ve mağduru, suçun yapısı gereği belirli nitelikler taşıyan kişilerden oluşmaktadır. Bu suçun faili, yalnızca “kamu görevlisi” sıfatını haiz kişiler olabilir. Türk Ceza Kanunu’nun 6. maddesinde kamu görevlisi, “kamusal faaliyetin yürütülmesine atama veya seçilme yoluyla ya da herhangi bir suretle sürekli, süreli veya geçici olarak katılan kişi” şeklinde tanımlanmıştır. Bu tanım doğrultusunda, devlet memurları, belediye çalışanları, öğretmenler, hâkimler, savcılar, kolluk görevlileri, yerel yönetim görevlileri, noterler, kamu hastanelerinde görevli doktorlar gibi kamu hizmeti sunan ve kamu gücünü kullanan kişiler bu suçun faili olabilir. Failin kamu görevlisi sıfatı, suçun işlenme anında mevcut olmalıdır; aksi takdirde suç oluşmaz. Ayrıca, görevle bağlantılı olmayan kişisel davranışlar bu suç kapsamında değerlendirilmez.

Bu suçun mağduru ise daha geniş bir çerçevede değerlendirilir. Öncelikle mağdur, kamu görevlisinin hukuka aykırı fiili nedeniyle doğrudan zarara uğrayan gerçek veya tüzel kişiler olabilir. Örneğin, kamu görevlisinin görevini ihmal etmesi nedeniyle ruhsatı geciken bir vatandaş ya da haksız yere cezalandırılan bir kişi doğrudan mağdur sayılır. Bununla birlikte, kamu hizmetinin gereği gibi yürütülmemesi veya kamu görevlisinin yetkisini kötüye kullanması nedeniyle kamu idaresi de zarara uğrayabilir; dolayısıyla kamu da bu suçun mağduru konumundadır.

Ayrıca, kamu hizmetlerine duyulan güvenin sarsılması ve kamu düzeninin bozulması sebebiyle toplumun tamamı, dolaylı bir biçimde bu suçtan etkilenir. Bu yönüyle görevi kötüye kullanma suçu, yalnızca bireysel haklara değil, aynı zamanda kamu yararına ve kamu güvenliğine yönelik bir tehdit oluşturur. Bu nedenle, suçun mağduru sadece bireylerle sınırlı kalmayıp, kamu tüzel kişilikleri ve nihayetinde toplumun bütünüdür. Görevi kötüye kullanma suçu, fail ve mağdur yönünden bu özgül yapısıyla, kamu görevinin doğru, tarafsız ve hukuka uygun biçimde yerine getirilmesini güvence altına alan temel ceza hukuku düzenlemelerinden biridir.

Görevi Kötüye Kullanma Suçu TCK 257. Maddesinde Nasıl Düzenlenmiştir?

Görevi kötüye kullanma suçu, Türk Ceza Kanunu’nun 257. maddesi kapsamında düzenlenmiş olup, kamu görevlilerinin görevlerini yerine getirirken hukuka aykırı şekilde hareket etmelerini cezai yaptırıma bağlayan temel düzenlemedir. Bu madde, kamu hizmetlerinin dürüstlük, tarafsızlık ve hukuka uygunluk esaslarına göre yürütülmesini güvence altına almak amacıyla kaleme alınmış; kamu görevinin kötüye kullanılmasına karşı cezai koruma sağlamıştır. Madde üç fıkra halinde yapılandırılmış olup, her fıkrada farklı hukuki durumlara göre suçun temel ve nitelikli halleri tanımlanmıştır.

257. maddenin birinci fıkrası, görevin gereklerine aykırı hareketin bir sonuç doğurup doğurmadığına bakılmaksızın, kamu görevlisinin görevini yerine getirmemesi, ihmal etmesi ya da geciktirmesi durumunu cezalandırır. Bu hüküm uyarınca, kamu görevlisi görevini yapmadığında somut bir zarar doğması aranmaksızın, sadece görevin gereklerine uygun davranmaması suçun oluşumu için yeterlidir. Bu fıkrada öngörülen ceza, altı aydan iki yıla kadar hapis cezasıdır.

İkinci fıkra ise suçun neticesi sebebiyle ağırlaşmış halini düzenlemektedir. Buna göre, kamu görevlisinin görevini kötüye kullanması neticesinde bir kişiye haksız bir menfaat sağlanması durumunda ceza daha ağırlaştırılmakta ve bir yıldan üç yıla kadar hapis cezası öngörülmektedir. Bu fıkra kapsamında suçun oluşabilmesi için kamu görevlisinin göreviyle bağlantılı olarak kastıyla hareket etmesi ve bu hareketi sonucunda bir kişiye haksız kazanç sağlaması gerekmektedir.

Üçüncü fıkra, bu suçun taksirle işlenemeyeceğini açıkça hükme bağlamaktadır. Yani kamu görevlisinin görevi kötüye kullanma suçundan sorumlu tutulabilmesi için fiilin bilerek ve isteyerek, yani kasten gerçekleştirilmiş olması zorunludur. Dikkatsizlik, tedbirsizlik ya da özensizlik sonucu meydana gelen eylemler bu suç kapsamında değerlendirilmez.

TCK 257. madde, ayrıca şu yönüyle önemlidir: Görevi kötüye kullanma suçu, yalnızca başka bir özel ceza hükmü kapsamına girmeyen eylemler için uygulanır. Failin eylemi zimmet, rüşvet, irtikâp gibi özel bir suç tipinin unsurlarını oluşturuyorsa, artık 257. madde uygulanmaz; ilgili özel suç hükmü devreye girer. Bu nedenle 257. madde, kamu görevlilerinin işledikleri ve özel bir suç tipine uymayan hukuka aykırı görev fiillerini kapsayan bir tamamlayıcı  norm niteliğindedir. Madde, kamu hizmetlerinin saydam, hesap verebilir ve güvenilir şekilde yürütülmesini sağlama hedefiyle kamu görevlilerine cezai sorumluluk yükleyerek, kamu idaresinin anayasal esaslara uygun işlemesini teminat altına almaktadır.

TCK 257. Maddesinde Korunan Hukuki Değer Nedir?

Türk Ceza Kanunu’nun 257. maddesi kapsamında düzenlenen görevi kötüye kullanma suçunda korunan hukuki değer, esas itibariyle kamu idaresinin düzenli, dürüst, tarafsız ve hukuka uygun bir şekilde işlemesinin sağlanmasıdır. Bu maddeyle, kamu görevlilerinin görevlerini yerine getirirken hukuk devleti ilkesine, idarenin tarafsızlığına, kamu hizmetinin güvenilirliğine ve toplumun devlete duyduğu güvene zarar verecek davranışlardan kaçınmaları güvence altına alınmaktadır. Görevi kötüye kullanma suçu, yalnızca bireylerin çıkarlarını korumakla sınırlı değildir; aynı zamanda kamu görevinin doğru ve tarafsız şekilde yürütülmesini güvence altına alarak, toplumun genel yararını ve kamu düzenini muhafaza etmeyi hedefler. Bu nedenle, suçun mağduru yalnızca bireyler değil, kamu idaresi ve nihayetinde tüm toplumdur.

Kamu görevlisine tanınan yetkilerin, sadece kamu yararı amacıyla ve hukuka uygun biçimde kullanılmasını sağlamak, kamu hizmetinin güvenilirliğini ve şeffaflığını korumak bu suçla korunan temel değerler arasındadır. Kamu görevlisinin yetkisini kötüye kullanması hâlinde, bireylerin devlete ve idareye olan güveni zedelenir; hukuk devleti ilkesi zarar görür ve kamu hizmetlerinde etkinlik, tarafsızlık ve eşitlik ilkeleri sekteye uğrar. İşte TCK 257. madde bu tür zararları önlemeye yönelik olarak düzenlenmiştir.

Ayrıca, bu suç tipiyle kamu görevlisinin görevini yaparken kişisel çıkar, baskı, ayrımcılık veya keyfilik gibi saiklerle hareket etmesinin önüne geçilmek istenmektedir. Böylelikle, kamu görevlilerinin görevlerini hukukun çizdiği sınırlar içinde yerine getirmesi sağlanmakta; kamu gücünün kötüye kullanılmasının önüne geçilerek kamu düzeni ve kamu yararı korunmaktadır. Sonuç olarak, TCK 257. maddesinde korunan hukuki değer, kamusal görevlerin güven, dürüstlük, eşitlik ve hukuka bağlılık ilkeleri çerçevesinde yürütülmesini sağlamak suretiyle, kamu idaresine olan güvenin ve kamu hizmetinin etkinliğinin korunmasıdır.

Görevi Kötüye Kullanma Suçunun Cezası Nedir ve Bu Suçu Ağırlaştıran Haller Nelerdir?

Görevi kötüye kullanma suçunun cezası ve bu suçu ağırlaştıran haller, Türk Ceza Kanunu’nun 257. maddesinde açıkça düzenlenmiştir. Kanun koyucu, kamu görevlilerinin görevlerini yerine getirirken hukuk dışı eylemlerde bulunmaları halinde farklı durumlara göre değişen hapis cezaları öngörmüş; suçun temel ve nitelikli şekillerine göre cezai yaptırımları kademelendirmiştir. Bu kapsamda, suçun üç ayrı hali bulunmakta ve her birinde farklı bir ceza öngörülmektedir.

Suçun temel hali, 257. maddenin birinci fıkrasında düzenlenmiştir. Buna göre, kamu görevlisinin, görevini yerine getirmemesi, ihmal etmesi ya da geciktirmesi halinde – eylem başka bir özel suç tipine girmiyorsa – altı aydan iki yıla kadar hapis cezası öngörülmektedir. Bu fıkrada, görev ihmalinin veya gecikmenin, somut bir zarara yol açıp açmadığına bakılmaksızın, kamu görevlisinin görev gereklerine aykırı davranışı suçun oluşumu için yeterlidir. Burada önemli olan, görev sorumluluğunun yerine getirilmemesinin bilerek ve isteyerek gerçekleşmesidir.

Suçun ağırlaştırılmış hali, 257. maddenin ikinci fıkrasında yer almakta olup, kamu görevlisinin görevinin gereklerine aykırı hareketi sonucu bir kişiye haksız bir menfaat sağlaması durumunda gündeme gelir. Bu nitelikli durumda, kamu görevlisine verilecek ceza bir yıldan üç yıla kadar hapis cezasıdır. Bu fıkrada failin eylemi sonucu mağdurun fiilen bir menfaat elde etmesi şarttır. Haksız menfaatin maddi olması gerekmez; idari, kişisel ya da sosyal çıkar niteliğinde olması da mümkündür. Bu yönüyle ikinci fıkra, suçun neticesi itibarıyla ağırlaşan şeklidir.

Suçun taksirle işlenemeyeceği, yani dikkatsizlik ya da özensizlik gibi bilinçsiz davranışlarla görevi kötüye kullanma suçunun oluşamayacağı ise 257. maddenin üçüncü fıkrasında düzenlenmiştir. Bu da demektir ki, kamu görevlisinin cezalandırılabilmesi için mutlaka kast ile hareket etmiş olması, yani görevi kötüye kullanma fiilini bilerek ve isteyerek gerçekleştirmesi gerekmektedir.

Görevi kötüye kullanma suçunu ağırlaştıran halleri şu şekilde özetlemek mümkündür: Suçun neticesinde bir kişiye haksız menfaat sağlanması, kamu görevlisinin eylemini daha ağır bir hukuki sonuçla karşı karşıya bırakır. Ayrıca, suçun görevle bağlantılı şekilde süreklilik arz eden biçimde işlenmesi, birden fazla kişiyi etkilemesi, kamuoyunda infiale yol açması ya da kamu zararı doğurması gibi haller her ne kadar TCK 257’de açıkça düzenlenmemiş olsa da yargılamada hâkim tarafından takdir edilen cezayı artırıcı unsurlar olarak değerlendirilebilir. Nitekim bu gibi durumlarda suçun ağırlığı, failin kastının yoğunluğu ve mağduriyetin boyutu dikkate alınarak cezanın alt veya üst sınırdan verilmesi söz konusu olabilir.

Görevi Kötüye Kullanma Suçu İşleyen Bir Kimse Etkin Pişmanlıktan Yararlanabilir Mi?

Görevi kötüye kullanma suçunu işleyen bir kimsenin etkin pişmanlık hükümlerinden yararlanıp yararlanamayacağı konusu, Türk Ceza Kanunu’nun genel yapısı ve suç tipinin niteliği çerçevesinde değerlendirilmelidir. Etkin pişmanlık, suç işleyen kişinin gönüllü olarak pişmanlık gösterip, suçun sonuçlarını ortadan kaldırması ya da hafifletmesi karşılığında cezai sorumluluğunun tamamen kaldırılması veya cezasının azaltılması anlamına gelir. Ancak bu kurum, her suç tipi için uygulanabilir değildir. Etkin pişmanlık hükümleri yalnızca kanunda açıkça düzenlenen bazı suçlar bakımından geçerlidir ve uygulanabilirliği, ilgili suçun kendi özel düzenlemesine bağlıdır.

Türk Ceza Kanunu’nun 257. maddesi kapsamında düzenlenen görevi kötüye kullanma suçu bakımından, etkin pişmanlık hükümlerine yer verilmemiştir. Yani, TCK’nın genel hükümleri arasında yer alan etkin pişmanlığa ilişkin maddeler bu suç bakımından doğrudan uygulanamaz; çünkü görevi kötüye kullanma suçu, rüşvet, zimmet, hırsızlık, dolandırıcılık gibi bazı suç tiplerinde olduğu gibi etkin pişmanlığı düzenleyen özel bir maddeyle bağlantılı değildir. Bu nedenle, görevi kötüye kullanma suçunu işleyen bir kimsenin etkin pişmanlık hükümlerinden doğrudan yararlanması hukuken mümkün değildir.

Ancak uygulamada, failin pişmanlık göstererek mağdurun uğradığı zararı telafi etmesi, kamuya verilen zararı gidermesi, görevi ihlal etmeye son vererek sorumluluğunu kabul etmesi gibi davranışlar, her ne kadar etkin pişmanlık olarak değerlendirilmese de, cezanın belirlenmesinde hâkimin takdir hakkı kapsamında göz önünde bulundurulabilir. Bu tür davranışlar, cezayı hafifletici neden olarak kabul edilebilir ve sanığın lehine bir değerlendirme yapılmasına imkân tanıyabilir. Aynı şekilde, failin sabıkasız oluşu, suçtan elde edilen bir menfaatin olmaması, kamuya zarar verilmemiş olması veya zarar verildiyse giderilmesi gibi hususlar da, cezada indirim sebepleri arasında yer alabilir.

Görevi Kötüye Kullanma Suçunda Zamanaşımı Süresi Ne Kadardır?

Görevi kötüye kullanma suçunda zamanaşımı süresi, Türk Ceza Kanunu’nda yer alan genel hükümler çerçevesinde belirlenir. Bu kapsamda, suçun niteliği ve kanunda öngörülen cezanın üst sınırı dikkate alınarak, hangi zamanaşımı süresinin uygulanacağı belirlenmektedir. Türk Ceza Kanunu’nun 66. maddesine göre, kamu davası açılabilmesi için belirli bir süre içinde suçun soruşturulmuş ve kovuşturulmuş olması gerekir; bu süre geçtikten sonra dava açılması ya da açılmış olan davanın devam ettirilmesi mümkün değildir. Bu nedenle, zamanaşımı süresi ceza yargılamasında hem kamu düzenini koruyan bir güvence, hem de bireylerin belirsizlik içinde uzun süre yargılanmasının önüne geçen bir ilkedir.

Görevi kötüye kullanma suçu, TCK’nın 257. maddesinde düzenlenmiş olup, suçun temel şekli için altı aydan iki yıla kadar hapis cezası, suçun neticesi sebebiyle ağırlaşmış hali için ise bir yıldan üç yıla kadar hapis cezası öngörülmüştür. Bu ceza sınırları dikkate alındığında, TCK’nın 66. maddesinin (e) bendi uyarınca bu suç için uygulanacak olağan dava zamanaşımı süresi 8 yıldır. Bu süre, suçun işlendiği tarihten itibaren işlemeye başlar ve bu sürenin dolmasıyla birlikte kamu davası açılması mümkün olmaz; açılmışsa da dava düşer.

Bunun yanında, dava zamanaşımı süresi boyunca soruşturma veya kovuşturma işlemleri yapılmazsa veya yapılan işlemler belli bir süre durursa, zamanaşımı süresi işlemeye devam eder. Ancak bazı durumlarda bu süre kesilebilir ve kesilme tarihinden itibaren yeniden işlemeye başlar. Yine TCK’nın 67. maddesine göre dava zamanaşımı, kesen nedenlerle birlikte en fazla zamanaşımı süresinin yarısı kadar uzayabilir, yani görevi kötüye kullanma suçu için bu süre en fazla 12 yıla kadar uzayabilir.

Ayrıca, görevi kötüye kullanma suçu sonucunda kamuya veya kişilere zarar verilmiş ve bu zarar dolayısıyla tazminat davası açılmışsa, ceza yargılaması ile birlikte hukuki sorumluluk da gündeme gelir, ancak tazminat talepleri için ayrı bir zamanaşımı değerlendirmesi yapılmalıdır.

Yani görevi kötüye kullanma suçunun cezası dikkate alındığında:

  • Basit şekli için (alt sınırı 6 ay, üst sınırı 2 yıl): 8 yıllık dava zamanaşımı süresi uygulanır.
  • Neticesi itibarıyla ağırlaşmış hali için (ceza 1–3 yıl arası): 8 yıllık dava zamanaşımı süresi söz konusudur.

Bu süreler içinde dava açılmaz veya açılmış davada hüküm verilmezse dava zamanaşımına uğrar. Ayrıca cezanın infazı için de TCK m.68 gereği infaz zamanaşımı süresi geçerlidir.

Görevi Kötüye Kullanma Suçun Görevli ve Yetkili Mahkeme Neresidir?

Görevi kötüye kullanma suçunda görevli ve yetkili mahkemenin belirlenmesi, hem Türk Ceza Kanunu’nun ilgili hükümleri hem de 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nda (CMK) yer alan yargı yetkisine ilişkin düzenlemeler çerçevesinde yapılır. Bu suç tipinde görevli mahkeme, suçun vasfı, cezanın alt ve üst sınırı ile failin kamu görevlisi sıfatı dikkate alınarak belirlenir.

Türk Ceza Kanunu’nun 257. maddesinde düzenlenen görevi kötüye kullanma suçu, altı aydan üç yıla kadar hapis cezasını gerektiren bir suç tipi olduğundan, asliye ceza mahkemeleri bu suça bakmakla görevli mahkemelerdir. Zira Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 10. maddesine göre, kanunda aksine bir hüküm bulunmadıkça, soruşturulması ve kovuşturulması gereken suçlar için görevli mahkeme, verilecek cezanın üst sınırına göre belirlenir ve üç yıla kadar hapis cezası gerektiren suçlarda yargılama yetkisi asliye ceza mahkemelerine aittir. Bu nedenle, görevi kötüye kullanma suçunun hem temel hali hem de neticesi sebebiyle ağırlaşmış hali bakımından görevli mahkeme asliye ceza mahkemesidir. Bu konuda süreç asliye ceza mahkemesi avukatı tarafından yürütülür.

Yetkili mahkemenin belirlenmesinde ise CMK’nın 12. ve 13. maddeleri dikkate alınır. Bu düzenlemelere göre, yetkili mahkeme, suçun işlendiği yer mahkemesidir. Diğer bir ifadeyle, kamu görevlisinin görevi kötüye kullanma fiilini nerede gerçekleştirdiği tespit edilerek, o yerin adli yargı sınırları içerisinde kalan asliye ceza mahkemesi yetkili olur. Eğer fiilin işlendiği yer net olarak belirlenemiyorsa, suçun etkilerinin ortaya çıktığı yer veya mağdurun zarar gördüğü yer mahkemesi de yetkili kabul edilebilir.

Ancak bazı istisnai durumlarda, failin özel bir statüye sahip olması (örneğin hâkim, savcı, vali, kaymakam gibi yüksek dereceli kamu görevlileri olması hâlinde), yüksek yargı organları veya ağır ceza mahkemeleri yetkili hâle gelebilir. Bu durumda 2802 sayılı Hâkimler ve Savcılar Kanunu, 4483 sayılı Memurlar ve Diğer Kamu Görevlilerinin Yargılanması Hakkında Kanun gibi özel kanun hükümleri devreye girer ve soruşturma izni, yetkili merci kararı gibi süreçler söz konusu olabilir. Konu hakkında ağır ceza avukatı olarak görev yapan avukatlarımıza da danışabilirsiniz.

Görevi kötüye kullanma suçunun diğer memur suçlarından (zimmet, irtikap, rüşvet) ayrılan ince çizgileri, ancak ceza hukukunda derinlemesine uzmanlaşmış bir Ankara ağır ceza avukatı tarafından doğru bir şekilde analiz edilerek etkili bir savunma inşa edilebilir.

Sonuç

Görevi kötüye kullanma suçu, çağdaş hukuk devletinin temel ilkelerinden biri olan kamu idaresinin hukuka bağlılığı ve tarafsızlığı ilkesini doğrudan ilgilendiren bir suç tipidir. Kamu görevlilerine tanınan yetki ve sorumlulukların keyfî ya da şahsi çıkarlara dayalı şekilde kullanılmasının önüne geçmek amacıyla düzenlenen bu suç, hem bireylerin devlete duyduğu güveni koruma hem de kamu hizmetlerinin etkin, düzenli ve adil bir biçimde yürütülmesini sağlama yönüyle büyük önem taşır. Özellikle kamu görevine duyulan güvenin toplumda merkezi bir rol oynaması nedeniyle, görevin kötüye kullanılması sadece bireysel mağduriyetlere değil, aynı zamanda kamu düzenine ve sosyal barışa da zarar verebilecek nitelikte sonuçlar doğurur.

Türk Ceza Kanunu’nun 257. maddesinde açıkça düzenlenen bu suç tipi, yalnızca kamu görevlileri tarafından işlenebilen ve fail bakımından özgü suç niteliği taşıyan bir düzenlemedir. Kanun, suçun hem temel hâlini (görevin yapılmaması, ihmal edilmesi, geciktirilmesi) hem de neticesi sebebiyle ağırlaşmış hâlini (bir kişiye haksız menfaat sağlanması) cezai yaptırımlarla karşılamış; ayrıca suçun taksirle işlenemeyeceğini açıkça belirtmiştir. Suçun işlendiği durumda uygulanacak ceza, suçun niteliğine göre altı aydan üç yıla kadar hapis cezası arasında değişmektedir. Bu durum, suça karşı orantılı ve kademeli bir ceza politikasının benimsendiğini göstermektedir.

Bununla birlikte, görevi kötüye kullanma suçunda etkin pişmanlık hükümleri doğrudan uygulanmamaktadır. Ancak failin pişmanlık göstermesi, zararı gidermeye yönelik davranışlarda bulunması ve mağdurun zararını telafi etmesi gibi durumlar, cezayı hafifletici nedenler kapsamında mahkeme tarafından dikkate alınabilir. Ayrıca, suçun 8 yıllık olağan dava zamanaşımı süresi içinde soruşturulup kovuşturulması gerekmekte olup, bu sürenin kesilmesi hâlinde süre en fazla 12 yıla kadar uzayabilir. Bu durum, ceza yargılamasında adil yargılanma ilkesinin yanı sıra, makul sürede yargılama ilkesine de hizmet etmektedir.

Görevi kötüye kullanma suçunun yargılamasında asliye ceza mahkemeleri görevli olup, yetkili mahkeme ise suçun işlendiği yer mahkemesidir. Ancak bazı yüksek dereceli kamu görevlileri bakımından, özel yargılama usulleri ve izne tabi soruşturma koşulları söz konusu olabilmektedir. Bu tür durumlarda 4483 sayılı Memurlar ve Diğer Kamu Görevlilerinin Yargılanması Hakkında Kanun devreye girerek, idari izin süreçlerinin tamamlanması zorunlu hâle gelir.

Sonuç olarak, görevi kötüye kullanma suçu; kamu görevlilerinin görevlerini kötüye kullanmalarına karşı toplumun ve bireylerin haklarını korumayı, kamu idaresine olan güveni pekiştirmeyi ve hukuk devletinin temel ilkelerinden biri olan hesap verebilirlik ilkesini somutlaştırmayı hedefleyen önemli bir ceza hukuku düzenlemesidir. Bu suçun etkin şekilde soruşturulması ve yargılanması, yalnızca bireysel adaletin sağlanmasına değil, aynı zamanda kamu idaresinin şeffaf, tarafsız ve denetlenebilir biçimde işlemesine de katkı sağlar. Bu nedenle, görevi kötüye kullanma suçuyla mücadele, yalnızca bir cezalandırma aracı değil; aynı zamanda kamu yönetiminde etik davranışı ve sorumluluk bilincini geliştiren bir mekanizma olarak da değerlendirilmelidir.

Yasemin Berna Aslanbay

Avukat Yasemin Berna Aslanbay, 2015 yılında Gazi Üniversitesi Hukuk Fakültesinden mezun olmuştur. Avukatlık stajını bitirmesinin ardından yaptığı mesleki faaliyetlerinin ardından Aslan & Duran Hukuk Bürosu kurucu avukatı olarak meslek hayatına devam etmektedir. Aynı zamanda Adalet Bakanlığı Arabuluculuk siciline kayıtlı arabulucudur. İş hukuku uzman arabulucusu olarak özellikle Ankara iş hukuku ve Ankara ticaret hukuku uyuşmazlıklarında arabuluculuk yapmakta olan Avukat Yasemin Berna Aslanbay evli ve 2 çocuk annesidir.

All stories by:Yasemin Berna Aslanbay

Leave a Reply