Türkiye’nin dinamik ekonomisi ve stratejik konumu, onu uluslararası yatırımcılar için oldukça cazip bir merkez haline getirmektedir. Ancak bu pazara başarılı bir giriş yapmak, doğru hukuki yapıyı seçmekle başlar. Bu kapsamlı rehber, yabancıların Türkiye’de şirket açması sürecini tüm yönleriyle ele alarak; tam teşekküllü bir şirket kurmaktan, mevcut bir şirketin uzantısı olarak şube açmaya veya pazar araştırması için bir irtibat bürosu oluşturmaya kadar her seçeneğin yasal çerçevesini, avantajlarını ve gerekliliklerini detaylı bir şekilde incelemektedir.
Yabancı Bir Şirket Türkiye’de Şube Açabilir mi?
Türk hukuk sistemi, yabancı yatırımcıların Türkiye’de ticari faaliyette bulunmalarına genel olarak izin vermekte ve bu çerçevede yabancı sermayeli şirketlerin Türkiye’de şube, irtibat bürosu ya da tam teşekküllü şirket kurmaları mümkündür. Bu konu, esas itibarıyla 6102 sayılı Türk Ticaret Kanunu, 4875 sayılı Doğrudan Yabancı Yatırımlar Kanunu, 6502 sayılı Tüketicinin Korunması Hakkında Kanun, 2003/3 sayılı Doğrudan Yabancı Yatırımların Uygulanmasına İlişkin Yönetmelik ve Ticaret Sicili Yönetmeliği çerçevesinde düzenlenmiştir.
Bir yabancı şirketin Türkiye’de şube açabilmesi için öncelikle, Türkiye’de faaliyette bulunma iradesini taşıdığı açıkça anlaşılır şekilde şirket merkezinin bulunduğu ülkede yetkili merci tarafından düzenlenmiş şirket belgelerine sahip olması ve bu belgelerin Türkçe tercümeleriyle birlikte Ticaret Bakanlığı’ndan izin alınması gerekmektedir. İlgili izin alındıktan sonra şube açılışı, şubenin bulunacağı yerin ticaret siciline tescil edilerek resmiyet kazanır.
Şube, ana şirketin Türkiye’deki bir uzantısı olup, tüzel kişiliğe sahip olmamakla birlikte kendi adına ticari faaliyet gösterebilir. Ancak şube, doğrudan ana şirkete bağlıdır ve hukuken onun bir parçası olarak işlem görür. Bu sebeple, şubenin yaptığı işlemlerden dolayı ana şirketin doğrudan sorumluluğu bulunmaktadır. Ana şirketin unvanı şube unvanında da yer almak zorundadır ve şube yöneticisinin temsil yetkisi ile faaliyet alanı açıkça belirlenmelidir.
Ticaret Sicili Yönetmeliği’ne göre, şube açılışında ibraz edilmesi gereken belgeler arasında; ana şirketin ticaret sicil tasdiknamesi, faaliyet belgesi, ana sözleşmesi, yetki belgesi, şube açılışına dair yetkili organ kararı, Türkiye’deki şube adresi ve şube müdürünün atanmasına ilişkin belgeler yer almaktadır. Tüm belgelerin noter onaylı Türkçe tercümeleri ile birlikte sunulması zorunludur. Ayrıca, şube müdürünün yerleşim yeri Türkiye’de olmalı ve vergi yükümlülükleri bakımından da kayıtlar ilgili vergi dairelerine bildirilmelidir.
Uluslararası yatırım hukukuna göre, Türkiye’nin taraf olduğu birçok ikili ve çok taraflı yatırım anlaşması da yabancı yatırımcıların Türkiye’de şube açmalarını ve faaliyette bulunmalarını kolaylaştırmakta; bu faaliyetlerin korunması ve teşviki sağlanmaktadır. Özellikle Türkiye’nin Avrupa Birliği Gümrük Birliği anlaşması ve OECD çok taraflı yatırım anlaşmaları, yatırımcılara eşitlik ilkesi, millî muamele ve ayrımcılık yapmama yükümlülükleri çerçevesinde güvence tanımaktadır.
Yabancı Bir Şirket Şubesine Karşı Dava Açılabilir mi?
Türk hukuku bakımından, yabancı bir şirketin Türkiye’de açtığı şube, ayrı bir tüzel kişilik olarak değerlendirilmese de, faaliyet gösterdiği ülkenin hukuk düzeni içinde işlem ehliyetine sahip bir teşekkül olarak kabul edilir. Bu çerçevede, yabancı şirketin Türkiye’deki şubesi tarafından gerçekleştirilen hukuki işlemler veya eylemler nedeniyle, doğrudan bu şube aleyhine Türk mahkemelerinde dava açılması mümkündür. Şube, tüzel kişiliğe sahip olmamakla birlikte, ana şirket adına işlem yaptığı için, sorumluluğun esasen doğrudan ana şirkete ait olduğu kabul edilir. Ancak uygulamada, dava dilekçesinde muhatap olarak doğrudan şube gösterilmekte ve bu şekilde dava süreci yürütülebilmektedir.
Yabancı şirketin şubesine karşı dava açılabilmesinin dayanağı, öncelikle 6102 sayılı Türk Ticaret Kanunu ile 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu ve ilgili uluslararası sözleşmelerde yer almaktadır. Türk Ticaret Kanunu’nun 40. maddesi, Türkiye’de faaliyette bulunan her ticari işletmenin ticaret siciline tescilini zorunlu kılmakta; tescil edilmiş şubelerin ise faaliyetlerini Türkiye’de yürütmeleri nedeniyle Türkiye’deki yargı mercilerinin yetkisine tabi olduklarını ortaya koymaktadır. Bu tescil işlemi sayesinde, şube hukuki ve fiilî olarak Türkiye’deki muhatap kabul edilir hâle gelmektedir.
Şubenin Türkiye’de işlem yapması, vergiye tabi faaliyette bulunması, yerel personel çalıştırması ve yerel pazarda sözleşme akdetmesi gibi fiiller, doğrudan Türk hukukunun uygulama alanına girmektedir. Bu nedenle, şubenin ticari bir işlemden veya haksız bir fiilden kaynaklanan sorumluluğuna ilişkin olarak Türk mahkemelerinde, şubenin kayıtlı bulunduğu ticaret siciline göre yetkili mahkemede dava açılması mümkündür. Şube müdürü veya temsilcisi, mahkemeye karşı temsil yetkisi kapsamında yargılama sürecinde taraf olabilir. Bütün bu durumlar uzman bir şirket avukatı desteğini gerekli kılabilir.
Ancak burada dikkat edilmesi gereken önemli bir husus, şubenin hukuken tüzel kişilikten yoksun olması nedeniyle, verilen mahkeme kararının doğrudan ana şirkete karşı hüküm doğurmasıdır. Bu nedenle, dava açılırken dava dilekçesinde hem şubenin unvanı hem de ana şirketin açık unvanı yer almalı ve ana şirketin şubesi olarak faaliyet gösterdiği belirtilmelidir. Aksi hâlde, usul yönünden taraf teşkilinde eksiklik söz konusu olabilir.
Ayrıca, Uluslararası Özel Hukuk ve Usul Hukuku Hakkında Kanun (5718 sayılı MÖHUK) hükümleri gereğince, yabancı bir unsur taşıyan ticari ilişkilere dair davalarda yetki ve uygulanacak hukuk meseleleri önem arz etmektedir. Yabancı şirketin Türkiye’de kurulu şubesine karşı açılacak davalarda, eğer uyuşmazlık Türk hukukuna tâbi bir işlemden doğuyorsa, Türk hukuku uygulanacak; yetkili mahkeme ise kural olarak şubenin bulunduğu yer mahkemesi olacaktır.
Yabancıların Türkiye’de Şirket Açması
Türkiye’de yabancılar şirket açabilir mi? Evet, yabancı uyruklu gerçek ve tüzel kişiler, Türk hukukuna uygun olarak Türkiye’de şirket kurabilirler. Bu durum, özellikle 4875 sayılı Doğrudan Yabancı Yatırımlar Kanunu ile güvence altına alınmış ve yabancı yatırımcılara yerli yatırımcılarla eşit hak ve yükümlülükler çerçevesinde şirket kurma imkânı tanınmıştır. Kanun’un 3. maddesi uyarınca, yabancı yatırımcıların Türkiye’de doğrudan yatırım yapmaları serbesttir ve bu yatırım faaliyetlerinde millî muamele ilkesine göre hareket edilir. Yani, yabancı yatırımcılar, Türkiye’deki yerli yatırımcılarla aynı usul ve esaslara tabi tutulur.
Yabancı uyruklu kişilerin şirket kurmaları için Türkiye’de vatandaşlık şartı aranmamakta, yerleşim izni de zorunlu kılınmamaktadır. Ancak, kurulacak şirketin türüne, faaliyet konusuna ve ortaklık yapısına bağlı olarak Ticaret Bakanlığı, İçişleri Bakanlığı ya da diğer ilgili kamu kurumlarından ön izin alınması gereken bazı özel durumlar olabilir. Örneğin, özel güvenlik, eğitim, enerji, medya gibi alanlarda faaliyet gösterecek şirketlerin ilgili düzenleyici kurumların onayına tabi olması gerekebilir.
Türkiye’de en yaygın olarak tercih edilen şirket türleri, anonim şirket (A.Ş.) ve limited şirket (LTD. ŞTİ.) olup, yabancı kişiler bu türlerde şirket kurabilir, ortak olabilir ya da yönetici olarak görev alabilir. Bu süreçte Türk Ticaret Kanunu hükümleri uygulanır ve şirket kuruluşu Türkiye Ticaret Sicili nezdinde tescil edilerek resmiyet kazanır. Tüm işlemlerin, şirketin merkezinin bulunacağı ildeki Ticaret Sicil Müdürlüğü’ne bildirilmesi gerekir. Ayrıca, şirket kuruluşunun MERSİS sistemi (Merkezi Sicil Kayıt Sistemi) üzerinden elektronik ortamda gerçekleştirilmesi zorunludur.
Yabancı yatırımcılar tarafından kurulacak şirketlerde, asgari sermaye tutarları, yönetim kurulu veya müdür atanması, şirket ana sözleşmesinin hazırlanması, noter onayları ve vergi dairesi kayıt işlemleri gibi Türk vatandaşlarıyla aynı yükümlülükler geçerlidir. Şirket kuruluşuna ilişkin belgelerin Türkçe düzenlenmesi ve yurt dışından getirilecek belgelerin noter onaylı Türkçe tercümeleriyle birlikte ibraz edilmesi gerekir.
Ayrıca, Türkiye’nin taraf olduğu ikili yatırım anlaşmaları ve çok taraflı uluslararası sözleşmeler de, yabancı yatırımcıların Türkiye’de ticari faaliyette bulunmalarını desteklemekte ve yatırım güvenliğini sağlamaktadır. OECD ilkeleri, Gümrük Birliği hükümleri, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin mülkiyet hakkı kapsamındaki koruma hükümleri, yabancı yatırımcıların ayrımcılığa uğramadan ticaret yapmalarını ve mülkiyet haklarının güvence altına alınmasını teminat altına almaktadır.
Yabancı Şirketler Türkiye’de İrtibat Bürosu Açabilir mi?
Evet, yabancı şirketler, Türkiye’de irtibat bürosu (liaison Office) açabilirler. Ancak bu durum belirli sınırlamalara ve idari izin süreçlerine tabidir. İrtibat bürosu, Türk hukukunda ticari faaliyette bulunmayan, sadece tanıtım, pazar araştırması, temsil, iletişim ve benzeri faaliyetleri yürütmek üzere kurulan bir yapıdır. Türkiye’de irtibat bürosu açma usul ve esasları, esas itibarıyla 4875 sayılı Doğrudan Yabancı Yatırımlar Kanunu ve bu Kanun’un uygulamasını düzenleyen 2006/3 sayılı Doğrudan Yabancı Yatırımların Uygulanmasına İlişkin Yönetmelik kapsamında düzenlenmiştir.
İrtibat bürosunun en önemli özelliği, ticari faaliyette bulunma yetkisine sahip olmamasıdır. Yani bu bürolar üzerinden satış yapılması, gelir elde edilmesi, fatura kesilmesi ya da sözleşme akdedilmesi mümkün değildir. Bu tür büroların amacı, ilgili yabancı şirketin Türkiye pazarını tanıması, iş çevresi edinmesi, ileride yapabileceği yatırımlar hakkında bilgi toplaması ve şirket merkezine raporlama yapmasıdır.
Yabancı bir şirketin Türkiye’de irtibat bürosu kurabilmesi için T.C. Ticaret Bakanlığı Uluslararası Hizmet Ticareti Genel Müdürlüğü’nden izin alınması zorunludur. Bu izin, şirketin faaliyet gösterdiği ülke mevzuatına uygun şekilde kurulmuş ve hâlen faal olduğuna dair belgeler sunulması şartıyla verilmektedir. Bakanlığa yapılan başvurularda; şirketin ana sözleşmesi, faaliyet belgesi, ticaret sicil kaydı, yetkili organ kararı, irtibat bürosu açılış gerekçesi ve Türkiye’de yürütülmesi planlanan faaliyetlere ilişkin ayrıntılı bilgi talep edilmektedir. Tüm belgelerin noter onaylı ve yeminli tercümeleriyle birlikte sunulması gereklidir.
Başvuru neticesinde verilen izin süresi genellikle ilk etapta en fazla 3 yıl ile sınırlıdır. Sürenin sonunda, irtibat bürosu faaliyetlerini sürdürmek istiyorsa, yeniden süre uzatım başvurusunda bulunmak ve Türkiye’deki faaliyetleri hakkında detaylı rapor sunmak zorundadır. Bakanlık, her faaliyet türü için süre uzatımına farklı kriterler uygulayabilir. Örneğin, sadece pazar araştırması yapan bir irtibat bürosu için süre uzatımı daha kısıtlı olabilirken, bölgesel merkez işlevi gören irtibat bürolarında süre daha esnek şekilde uzatılabilir.
İrtibat bürolarının hukuki statüsü, ticaret hukuku bakımından ayrı bir tüzel kişilik oluşturmamakla birlikte, çalışan istihdamı ve ofis faaliyetleri bakımından bazı yükümlülükler doğurmaktadır. İrtibat bürosu, kendi adına vergi mükellefi olmamakla birlikte, çalışanları için gelir vergisi stopajı ve sosyal güvenlik primlerinin ödenmesi gibi yükümlülüklere tabidir. Bu nedenle vergi dairesine ve SGK’ya kayıt yapılması gerekir. Ayrıca, adres bildirimi ve ticaret siciline tescil gibi işlemler de gerçekleştirilir.
İrtibat bürosunun yetki alanı dışında faaliyet göstermesi veya ticari faaliyetlerde bulunması, verilen iznin iptali ve idari yaptırımlarla karşılaşması sonucunu doğurabilir. Bu nedenle, irtibat bürolarının faaliyet çerçevelerini dikkatle belirlemesi ve düzenli raporlama yükümlülüklerine riayet etmesi önem arz etmektedir.
Yabancıların Türkiye’de Şube Şirket ve İrtibat Bürosu Açması Hangi Kanun ve Yönetmeliklerde Düzenlenmiştir?
Yabancı uyruklu gerçek ve tüzel kişilerin Türkiye’de ticari faaliyetlerde bulunabilmeleri, şube, şirket veya irtibat bürosu açabilmeleri hususu, Türk hukukunda çok katmanlı bir mevzuat sistemiyle düzenlenmiştir. Bu düzenlemeler, hem yerli-yabancı eşitliği prensibini koruyan temel yasal normları, hem de uygulamaya yönelik idari düzenlemeleri içermektedir. Özellikle 4875 sayılı Doğrudan Yabancı Yatırımlar Kanunu, 6102 sayılı Türk Ticaret Kanunu, 5718 sayılı Milletlerarası Özel Hukuk ve Usul Hukuku Hakkında Kanun, 2003/3 sayılı Doğrudan Yabancı Yatırımların Uygulanmasına İlişkin Yönetmelik ve Ticaret Sicili Yönetmeliği, bu alandaki temel yasal dayanakları oluşturmaktadır. Özetlemek gerekirse bunlardan en önemlileri aşağıdaki gibidir;
- 4875 sayılı Doğrudan Yabancı Yatırımlar Kanunu, yabancı yatırımcılara Türkiye’de şirket ve şube kurma hakkını açıkça tanımakta ve bu kişilerin yerli yatırımcılarla eşit haklara sahip olacağını öngörmektedir. Kanun’un 3. maddesi, yabancı yatırımcıların Türkiye’de doğrudan yatırım yapma ve şirket kurma konusunda serbest olduklarını ve bu konuda ayrımcılığa tabi tutulamayacaklarını düzenlemektedir. Bu çerçevede, bir yabancı gerçek kişi bireysel olarak, bir yabancı tüzel kişi ise kendi adına veya iştirak yoluyla Türkiye’de şirket kurabilir ya da mevcut bir şirkete ortak olabilir.
- 6102 sayılı Türk Ticaret Kanunu, gerek yerli gerekse yabancı şirketlerin Türkiye’de şirket ve şube kurma usul ve esaslarını belirleyen temel düzenleyici metindir. Kanun’un 40. maddesi, şube tanımını yaparak, merkezden ayrı bir yerde devamlı ticari faaliyet gösteren birimler olarak şubelerin ticaret siciline tescilini zorunlu kılar. Yabancı bir şirketin Türkiye’de şube açması hâlinde, bu şube Türk Ticaret Kanunu’nun ticari işletmelerle ilgili hükümlerine tabi olur. Ayrıca, şirket kuruluşları açısından anonim ve limited şirketlerin kuruluş koşulları, sermaye yapısı, ortaklık ilişkileri ve yönetim organları gibi tüm esaslar yine bu Kanun’da ayrıntılı şekilde düzenlenmiştir.
- 5718 sayılı Milletlerarası Özel Hukuk ve Usul Hukuku Hakkında Kanun (MÖHUK), yabancı unsurlu ticari faaliyetlerde uygulanacak hukuku belirlemek bakımından önem arz etmektedir. Özellikle şirketin tabi olduğu hukuk, şube ya da irtibat bürosunun işlem ve sorumluluklarına hangi ülke hukukunun uygulanacağı gibi konularda MÖHUK’un maddeleri devreye girer. Bu Kanun, söz konusu ticari yapının kurulması, sorumlulukları ve taraflar arasındaki uyuşmazlıkların çözümünde yetkili mahkeme ve uygulanacak hukuk sistemini tayin eden temel düzenlemeleri içermektedir.
- Doğrudan Yabancı Yatırımların Uygulanmasına İlişkin 2003/3 sayılı Yönetmelik, 4875 sayılı Kanun’un uygulama esaslarını detaylandırmakta ve yabancı şirketlerin Türkiye’de irtibat bürosu açma usullerini açıkça düzenlemektedir. Bu yönetmeliğe göre, irtibat bürosu açmak isteyen yabancı şirketlerin Ticaret Bakanlığı’na başvurarak izin alması gerekmektedir. Yönetmelik, irtibat bürosunun hangi faaliyetlerde bulunabileceğini sınırlı olarak saymakta ve faaliyet izin süresini ilk etapta 3 yıl ile sınırlamaktadır. Bu sürenin sonunda faaliyetlerin devam edebilmesi için izin yenilenmelidir.
- Ticaret Sicili Yönetmeliği, hem yabancı sermayeli şirketlerin hem de şubelerin ticaret siciline tescili, belgelerin nitelikleri, unvan kullanımı, temsil yetkisi ve müdür atanması gibi hususlarda usul ve esasları ortaya koyar. Sicilinemelik uyarınca, yabancı şirketlerin Türkiye’de açacağı şubelerin ticaret siciline tescili sırasında, ana şirketin bağlı bulunduğu ülke makamlarınca düzenlenmiş belgelerin ve bu belgelerin Türkçe yeminli tercümelerinin ibrazı şarttır.
Bunlara ek olarak, sektörel faaliyetlerin niteliğine göre Sermaye Piyasası Kurulu, Enerji Piyasası Düzenleme Kurumu, Radyo ve Televizyon Üst Kurulu, Millî Eğitim Bakanlığı, Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurumu gibi düzenleyici ve denetleyici kurumlar tarafından ikincil düzenlemeler de yapılmaktadır. Örneğin, eğitim, bankacılık, medya, savunma sanayi gibi alanlarda faaliyet gösterecek yabancı şirketler için ek ruhsat, izin ya da uygunluk belgeleri gerekebilir.
Türkiye’de Şube, Şirket ya da İrtibat Bürosu Açmak İsteyen Yabancı Kişilere İzin Verilmezse Red Kararına Karşı Hakları Nelerdir?
Türkiye’de ticari faaliyetlerde bulunmak isteyen yabancı yatırımcılar, şube, tam teşekküllü şirket veya irtibat bürosu açmak suretiyle Türk pazarına dâhil olabilmektedir. Bu çerçevede gerek Türk iç hukuku gerekse Türkiye’nin taraf olduğu uluslararası yatırım hukuku metinleri, yabancı yatırımcılara yerli yatırımcılarla eşitlik temelinde muamele edilmesini ve yatırımlarının korunmasını teminat altına almıştır. Ancak bazı durumlarda, yabancı yatırımcıların şube, şirket ya da irtibat bürosu açmak için yaptıkları başvurular, ilgili idari makamlar tarafından çeşitli gerekçelerle reddedilebilmektedir. Bu tür idari işlemler karşısında, yatırımcının sahip olduğu haklar ve başvuru yolları hem anayasal düzlemde hem idari yargı hukuku ve uluslararası hukuk bağlamında ayrıntılı şekilde incelenmelidir.
Ret İşleminin Hukuki Niteliği ve Sınırları
Yabancı yatırımcıların şube veya şirket kuruluş başvuruları genellikle Ticaret Sicili Müdürlüğü aracılığıyla, irtibat bürosu başvuruları ise doğrudan Ticaret Bakanlığı Uluslararası Hizmet Ticareti Genel Müdürlüğü’ne yapılmaktadır. Bu başvuruların reddi bir idari işlem niteliği taşır ve dolayısıyla, hukuk devleti ilkesinin bir gereği olarak yargı denetimine tabidir. Anayasa’nın 125. maddesi uyarınca, “İdarenin her türlü işlem ve eylemine karşı yargı yolu açıktır.” Bu kapsamda, yabancı bir yatırımcı, başvurusu reddedildiğinde, bu işleme karşı iptal davası açma hakkına sahiptir.
İdari makamların şube, şirket ya da irtibat bürosu açma başvurusunu reddetme yönündeki kararları, sınırsız bir takdir yetkisine değil, hukuka uygunluk denetimine tabidir. Ret işleminin kamu yararı ve hizmet gerekleri doğrultusunda, ölçülülük ve orantılılık ilkeleriyle uyumlu olması gerekir. Aksi hâlde, bu tür ret işlemleri keyfi hâle gelir ki bu da hem yerli hukukun hem de uluslararası yatırım hukukunun ihlaline yol açar.
Ret Kararına Karşı İdari Yargı Yolu: İptal ve Tazminat Davaları
Başvurusu reddedilen yabancı yatırımcı, 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu uyarınca, işlemin tebliğinden itibaren 60 gün içinde yetkili idare mahkemesine iptal davası açabilir. Bu dava türünde, davacı; işlemin yetki, şekil, sebep, konu ve maksat unsurları bakımından hukuka aykırı olduğunu ileri sürebilir.
Örneğin, yatırım yapılmak istenen sektör, Türk mevzuatında açıkça yasaklanmamışsa, ret kararının “milli güvenlik” veya “kamu düzeni” gibi soyut ve gerekçesiz ifadelerle verilmesi hukuka aykırı olacaktır. Mahkeme, işlemin gerekçesiz, dayanıksız veya ölçüsüz olduğunu saptarsa, iptal kararı vererek işlemin ortadan kaldırılmasına hükmedebilir.
İptal kararının ardından, yatırımcının uğramış olduğu doğrudan ve dolaylı zararlar için tam yargı davası (tazminat davası) açma hakkı da saklıdır. Özellikle ofis kiralama, personel istihdamı, danışmanlık giderleri, ön anlaşmalar, reklam faaliyetleri gibi yapılan masraflar ve kar kaybı talepleri, hukuka aykırı işlemin sonucu olarak ileri sürülebilir. Bu taleplerin dayanağı Anayasa’nın mülkiyet hakkını koruyan 35. maddesi ve idarenin sorumluluğunu düzenleyen içtihatlardır.
Uluslararası Hukuk Yolları: Yatırım Tahkimi ve Diplomatik Koruma
Türkiye, birçok ülke ile yatırımların karşılıklı teşviki ve korunması anlaşmaları (YKTK – Bilateral Investment Treaties/BITs) imzalamıştır. Bu anlaşmalar, yabancı yatırımcılara millî muamele, adil ve hakkaniyetli muamele, kamulaştırmaya karşı koruma ve serbest transfer hakları gibi güvenceler sağlar. Bu haklar ihlal edildiğinde, yatırımcı doğrudan yatırım tahkimine başvurma hakkına sahip olur.
Özellikle Türkiye’nin taraf olduğu ICSID (International Centre for Settlement of Investment Disputes) ve UNCITRAL kuralları çerçevesinde, yatırımcı; Türkiye Cumhuriyeti Devleti’ni doğrudan tahkime götürerek tazminat talep edebilir. Ret işleminin açıkça ayrımcılık içerdiği, yatırımcının meşru beklentisini ihlal ettiği veya yatırımın haksız engellenmesi sonucu doğrudan zarara uğratıldığı durumlarda bu mekanizmalar etkili bir çözüm yolu olabilir.
Ayrıca, yatırımcının vatandaşı olduğu ülke nezdinde diplomatik koruma talep etmesi de mümkündür. Bu durum, özellikle tahkim yoluna başvurulamayan hâllerde veya diplomatik ilişkilerin yatırımcıyı desteklediği ülkelerde tercih edilen yöntemlerden biridir.
İnsan Hakları ve Mülkiyet Hakkı Yönünden Başvuru Hakkı
Ret işlemi aynı zamanda mülkiyet hakkı, serbest teşebbüs hakkı ve adil yargılanma hakkı yönünden de değerlendirilebilir. Türkiye’nin taraf olduğu Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi ve Ek Protokol 1/1. madde kapsamında, bir yatırım teşebbüsünün engellenmesi, mülkiyet hakkına müdahale teşkil edebilir. Özellikle Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM), ekonomik faaliyetlerin keyfî şekilde engellenmesini hak ihlali olarak değerlendirmektedir.
Bu bağlamda, iç hukuk yollarının tüketilmesi hâlinde, yabancı yatırımcı bireysel başvuru yoluyla Anayasa Mahkemesi’ne (Türkiye içi) veya uluslararası düzeyde Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’ne başvurabilir.
Uygulamada Karşılaşılan Sorunlar ve Çözüm Önerileri
Uygulamada, özellikle irtibat bürosu açma başvurularında, faaliyet konusunun belirsizliği, evrak eksikliği veya mevzuata aykırı nitelikte sunulan belgeler nedeniyle red kararlarıyla karşılaşılabilmektedir. Bunun önüne geçebilmek adına:
- Başvuru süreci öncesinde faaliyet konusu netleştirilmeli ve hukuki danışmanlık alınmalıdır,
- Gerekçeli ret kararları dikkatlice incelenmeli, hukuki ve idari süreç eksiksiz işletilmelidir,
- Başvurular öncesinde Ticaret Bakanlığı’nın güncel uygulamaları ve yönlendirmeleri dikkate alınmalıdır.
Sonuç
Yabancı gerçek ve tüzel kişilerin Türkiye’de şube, şirket veya irtibat bürosu açmaları, gerek Türk iç hukukunda gerekse uluslararası yatırım hukukunda açıkça düzenlenmiş ve hukuki güvence altına alınmış bir yatırım faaliyetidir. Türkiye, yatırımcı haklarının korunması ve yabancı sermayenin teşvik edilmesi noktasında serbest piyasa ilkelerini benimseyen, yatırım ortamını destekleyici ve yabancı sermayeye karşı ayrımcılık yapılmamasını öngören bir hukuk sistemi inşa etmiştir. Bu kapsamda 4875 sayılı Doğrudan Yabancı Yatırımlar Kanunu başta olmak üzere, 6102 sayılı Türk Ticaret Kanunu, 5718 sayılı MÖHUK ve ilgili yönetmelikler çerçevesinde, yabancıların Türkiye’de ekonomik faaliyette bulunmaları yönünden kapsamlı ve detaylı bir yasal çerçeve oluşturulmuştur.
Yabancı şirketler, Türkiye’de şube açmak suretiyle ticari faaliyetlerini doğrudan yürütebilirken; Türk hukukuna uygun olarak anonim veya limited şirket kurarak bağımsız bir tüzel kişilikle de pazara giriş yapabilmektedir. Daha sınırlı ve tanıtıma dayalı faaliyetlerde bulunmak isteyen yabancı şirketler ise irtibat bürosu kurma yoluna gitmekte, ancak bu yapıların gelir elde etme, satış yapma veya fatura kesme gibi ticari işlevleri bulunmamaktadır. Her bir kurumsal yapının kurulma şekli, idari izne tabi olması, faaliyet sınırları ve hukuki sonuçları birbirinden farklıdır.
Bununla birlikte, şube, şirket veya irtibat bürosu kurma taleplerinin idare tarafından reddedilmesi hâlinde, söz konusu işlem yalnızca bir idari karar değil, yargı denetimine tabi olan ve yatırımcının temel haklarına müdahale teşkil edebilecek bir devlet tasarrufudur. Bu nedenle, yatırımcının bu karara karşı gerek idare mahkemelerinde iptal davası açma, gerekse uğradığı zararlar için tam yargı davası yoluyla tazminat talep etme hakkı bulunmaktadır. Ayrıca Türkiye’nin taraf olduğu ikili yatırım anlaşmaları, çok taraflı sözleşmeler ve Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi kapsamındaki koruma hükümleri, bu tür keyfî ya da gerekçesiz ret işlemlerine karşı uluslararası hukuki başvuru yollarını da açık tutmaktadır.
Bu çerçevede, yabancı yatırımcıların Türkiye’deki şirketleşme süreçlerinde yalnızca ticari değil, aynı zamanda hukuki danışmanlık hizmeti almaları da zarurî hâle gelmiştir. Uygulamada, küçük bir belge eksikliği ya da faaliyet konusunun yanlış beyanı dahi izin sürecinin olumsuz sonuçlanmasına neden olabilmektedir. Bu nedenle, her aşamada uzman hukukçuların rehberliğiyle hareket edilmesi, idari başvuruların eksiksiz yapılması ve yasal sürecin titizlikle takip edilmesi büyük önem taşımaktadır.
Sonuç olarak, Türkiye yabancı yatırımcılar için açık, hukuki güvencelere dayalı ve kurumsallaşmış bir yatırım rejimi sunmaktadır. Ancak her yatırım türünün taşıdığı yükümlülükler, izin prosedürleri ve yasal sonuçlar farklı olduğundan, yatırımcının ihtiyaç duyduğu yapıya uygun hukuki altyapının doğru belirlenmesi ve olası ret kararlarına karşı etkili başvuru yollarının bilinmesi, yatırımın sürdürülebilirliği ve hukuki güvenliği açısından vazgeçilmezdir.
Sıkça Sorulan Sorular (SSS)
- Yabancı bir şirketin Türkiye’de şube açması için vatandaşlık ya da ikamet izni gerekir mi?
Hayır. Yabancı şirketin Türkiye’de şube açabilmesi için vatandaşlık ya da ikamet izni gerekmez. Ancak temsilci atanan kişinin Türkiye’de yerleşik olması ve vergi yükümlülüklerini yerine getirebilmesi gerekir. - Şube ile irtibat bürosu arasındaki fark nedir?
Şube, ticari faaliyet yürütebilir ve gelir elde edebilir; satış, sözleşme yapma ve fatura kesme yetkisine sahiptir. İrtibat bürosu ise yalnızca pazar araştırması, tanıtım ve temsil gibi faaliyetlerde bulunabilir; ticari kazanç elde edemez. - Yabancı bir şirketin Türkiye’de kurduğu şube aleyhine doğrudan dava açılabilir mi?
Evet, şube tüzel kişilik olmasa da ticaret siciline tescilli olduğu için fiilî ve hukuki muhatap kabul edilir. Ancak davada hem şubenin hem de ana şirketin unvanının belirtilmesi gerekir. - İrtibat bürosu açmak için hangi kurumdan izin alınır?
İrtibat bürosu açma izni, Ticaret Bakanlığı Uluslararası Hizmet Ticareti Genel Müdürlüğü tarafından verilmektedir. Başvuru için gerekli belgeler noter onaylı ve Türkçe tercümeli olarak sunulmalıdır. - Başvurum reddedilirse hangi hukuki yollara başvurabilirim?
Ret kararına karşı 60 gün içinde idare mahkemesinde iptal davası açabilirsiniz. Ayrıca uğradığınız zararlar için tam yargı davası (tazminat davası) açma hakkınız da vardır. Uluslararası yatırım anlaşmaları çerçevesinde tahkime başvuru ve AİHM gibi yollara da başvurulabilir. - Şirket kurmak isteyen yabancıların karşılaştığı en yaygın red gerekçeleri nelerdir?
Genellikle faaliyet konusu belirsizliği, eksik belgeler, kamu düzeni veya milli güvenlik gibi soyut gerekçeler ve sektör bazlı özel izin eksiklikleri red gerekçesi olarak öne çıkar. - Türkiye’de şirket kurmak isteyen bir yabancının ortak olarak Türk vatandaşı alması zorunlu mudur?
Hayır. Türk mevzuatına göre yabancı yatırımcılar tek başlarına da şirket kurabilir veya %100 yabancı sermayeli şirket ortağı olabilirler. Ancak bazı sektörlerde özel düzenlemeler bulunabilir. - İrtibat bürosu kaç yıl faaliyet gösterebilir?
İlk izin süresi genellikle 3 yıl olarak verilir. Süre sonunda faaliyet raporu sunularak süre uzatımı talep edilebilir. Faaliyetin niteliğine göre bu süre Bakanlık tarafından yeniden belirlenebilir. - Türkiye’de kurulan yabancı şirketler diğer Türk şirketleriyle aynı vergi yükümlülüklerine tabi midir?
Evet. Türkiye’de kurulan yabancı sermayeli şirketler, yerli şirketlerle aynı vergi, SGK ve diğer kamu yükümlülüklerine tabidir. - Hangi kanunlar bu süreçleri düzenlemektedir?
Başlıca düzenlemeler şunlardır:
- 4875 sayılı Doğrudan Yabancı Yatırımlar Kanunu
- 6102 sayılı Türk Ticaret Kanunu
- 5718 sayılı MÖHUK
- 2003/3 sayılı Uygulama Yönetmeliği
- Ticaret Sicili Yönetmeliği
Özetle
Sonuç olarak, Türkiye’nin yasal altyapısı, yabancı yatırımcılara şube, tam teşekküllü şirket veya irtibat bürosu kurma yoluyla çeşitli ve hukuki güvencelere dayalı giriş imkanları sunmaktadır. Her bir yapının kendine özgü avantajları, faaliyet sınırları ve yasal prosedürleri olduğu unutulmamalıdır. Bu nedenle, yabancıların Türkiye’de şirket açması süreci, sadece ticari bir karar değil, aynı zamanda doğru hukuki stratejinin belirlenmesini gerektiren kritik bir adımdır. Yatırımınızın başarısını ve hukuki güvenliğini en başından teminat altına almak için bu karmaşık süreçte profesyonel bir rehberlikle ilerlemek, bu anlamda Ankara şirket avukatı ile çalışmak büyük önem taşımaktadır.
Leave a Reply