Limited Şirketler
Giriş
Limited Şirket, Türk Ticaret Kanunu’nun 573 ve 644.maddeleri arasında düzenlenmiştir. Bu yazımızda kanunda bahsedilen düzenlemelerden ve limited şirket kavramından bahsedeceğiz.
LİMİTED ŞİRKET NEDİR?
Limited şirket, ortakların sorumluluklarının sınırlandırıldığı bir şirket türüdür. Bu sınırlı sorumluluk çerçevesinde limited şirketlerde ortaklar, şirket borçlarının tamamından sorumlu değillerdir. Limited şirket ortaklarının sorumlulukları şirkete katıldıkları sermayeleri ile sınırlı tutulmuştur. Ortakların yükümlülükleri; taahhüt ettikleri esas sermaye payı ile ek ödeme ve yan edim yükümlülükleridir. Ortaklar yalnızca bu sayılanları yerine getirmekle yükümlüdürler. Limited şirkette şahıs şirketlerindeki gibi şahsi sorumluluk bulunmamaktadır. Ortakların sorumlulukları belirlenebilir düzeyde ve sınırlı seviyededir.
Ortak kavramı geniş anlamda ve dar anlamda olmak üzere iki şekilde ifade edilebilir. Geniş anlamıyla ortak kavramı, ortak menfaatlerle bağlanan kişilerin her biridir. Dar anlamıyla ortak kavramı ise, limited şirkete katılan kişiler şeklinde tanımlanabilir.
6102 sayılı Türk Ticaret Kanunu’nun 574. maddesinde limited şirketlerde ortak sayısının kaç olabileceği düzenlenmiştir. Buna göre limited şirketlerde ortak sayısı en az bir, en çok ise elli olabilecektir. Kanuna göre tek ortaklı limited şirket kurmak da mümkündür.
Limited Şirket, Türk Ticaret Kanunu’nun 573 ve 644.maddeleri arasında düzenlenmiştir. Türk Ticaret Kanunu 573.maddedeye göre; Limited şirket, bir veya daha çok gerçek veya tüzel kişi tarafından bir ticaret unvanı altında kurulur; esas sermayesi belirli olup, bu sermaye esas sermaye paylarının toplamından oluşur.
TTK. MADDE 573- (1) Limited şirket, bir veya daha çok gerçek veya tüzel kişi tarafından bir ticaret unvanı altında kurulur; esas sermayesi belirli olup, bu sermaye esas sermaye paylarının toplamından oluşur.
(2) Ortaklar, şirket borçlarından sorumlu olmayıp, sadece taahhüt ettikleri esas sermaye paylarını ödemekle ve şirket sözleşmesinde öngörülen ek ödeme ve yan edim yükümlülüklerini yerine getirmekle yükümlüdürler.
(3) Limited şirket, kanunen yasak olmayan her türlü ekonomik amaç ve konu için kurulabilir.
ORTAKLARIN HAKLARI
Ortakların hakları kural olarak paylarıyla orantılıdır. Limited şirket ortaklarına bu haklar kanun, şirket sözleşmesi ya da bazı durumlarda ticaret hayatının ilkeleriyle verilebilmektedir. Ortaklık hakları, şirket sözleşmesiyle kanunun emredici hükümlerine aykırı olmayacak şekilde genişletilebilmektedir.
Limited şirket ortaklarının mali hakları; kâr payı alma hakkı, yeni pay alma hakkı, hazırlık dönemi faizi, ayrılma akçesi talep hakkı ve tasfiye payı alma hakkıdır. Mali haklar kural olarak ortakların esas sermaye payları oranında dağıtılmaktadır.[1]
Limited şirket ortaklarının idari hakları, katılma hakları ve koruyucu haklar şeklinde ayrılabilmektedir. Katılma hakları; genel kurula katılma, genel kurulda oy kullanma ve şirketin idaresi ile temsiline katılma hakkıdır. Koruyucu haklar ise; bilgi alma ve inceleme hakkı, genel kurul kararlarına karşı butlan ve iptal davası açma hakkı, ilgililer aleyhine sorumluluk davası açma hakkı, şirketten çıkma ve çıkmaya katılma hakkı, haklı nedenle fesih talebinde bulunma hakkıdır.
6183 sayılı Amme Alacaklarının Tahsil Usulü Hakkında Kanun (AATUHK) madde 35’te limited şirketin kamu borçlarından dolayı şirket ortaklarının sorumluluğu düzenlenmiştir. AATUHK m. 35/2 uyarınca, limited şirkette ortak, şirketteki sermaye payını devrederse, payı devreden ve devralan şahıslar devir öncesine ait amme alacaklarının ödenmesinden birinci fıkra hükmüne göre müteselsilen sorumlu tutulur (AATUHK m. 35/2). Hükmün uygulanabilmesi için payı devreden ile devralan arasında geçerli bir pay devri işlemi gerçekleşmelidir. Buna göre, ilk olarak limited şirkette pay devri genel hatlarıyla ele alınacaktır. Burada devrin hukuken ne zaman gerçekleştiği ve özellikle pay devrinin tescil ve ilânının kamu borcundan doğan sorumluluğa etkisinin olup olmadığı sorunları üzerinde durulacaktır. İkinci olarak hükümde devreden ve devralanın, birinci fıkra hükmüne göre sorumlu olacağı yer almaktadır. AATUHK m. 35/1 uyarınca limited şirket ortakları, şirketten tamamen veya kısmen tahsil edilemeyen veya tahsil edilemeyeceği anlaşılan kamu alacağından sermaye payları oranında doğrudan doğruya sorumlu olurlar.
PAYINI DEVREDEN ORTAĞIN PRİM BORÇLARINDAN SORUMLULUĞU
Şirketteki hisselerini devreden ortak devir sözleşmesi tescil ve ilan edilmese bile kendilerinden sonraki SGK prim borçlarından sorumlu değillerdir.
2012/21-734 E., 2013/152 K. Ve 30.1.2013 tarihli Yargıtay Hukuk Genel Kurulu kararına Göre;
Şirket hisselerini devreden ancak devir işlemleri tescil ve ilan edilmeyen limitet şirket ortaklarının SGK prim borçlarından sorumluluğu devam etmez. 6762 sayılı TTK’na göre limitet şirket hisse devirlerinin tescil ve ilanı kurucu değil bildirici bir işlemdir.
….. “Ancak, şirket temsilcisi veya ortağının kamu alacaklarına karşı sorumluluğu ilan edilmemenin sonuçlarına bağlanamaz, zira kamu kurumu 6762 sayılı Kanunun38 ve 39.maddeleri anlamında üçüncü kişi olmadığı gibi, tescil edilmemeye dayanılabilmesi için yetkisiz temsilcinin şirket adına işlem yapması zorunluluğu bulunmaktadır.” ……
…… “Bilindiği üzere, ticaret siciline tescil, kural olarak bildirici etkiye sahiptir. İstisnai olarak, ticaret unvanı ve işletme adının korunması; ticaret şirketlerinin tüzel kişilik kazanabilmesi, esnaf işletmelerinde ticari mümessil tayini; anonim şirketlerde ana sözleşmenin değişikliğinin hüküm ifade etmesi ve ticari işletme rehni halleri için ticaret siciline tescil, zorunlu ve kurucu niteliktedir. ”…..
T.C.
YARGITAY
HUKUK GENEL KURULU
- 2012/21-734 K. 2013/152 T. 30.1.2013
- MENFİ TESPİT DAVASI (Ödeme Emrinin İptali İstemi- Temsil Yetkisinin Sona Erdiğinin Ticaret Sicil Gazetesinde İlanının İyiniyetli Üçüncü Kişileri Korumaya Yönelik Olduğu)
- ÖDEME EMRİNİN İPTALİ İSTEMİ (Menfi Tespit Davası- Davacının Temsil Yetkisi Sona Erdikten Sonra Şirketi Borç Altına Sokacak Hukuki Bir İşlem Yapılmadığından Davacının Kendisinden Sonra Şirket Adına Yetkili Temsilcilerin Ödemesi Gereken Bir Borçtan Dolayı Şahsi Sorumluluğu Bulunmayacağı)
- ŞİRKETİ TEMSİL YETKİSİ (Sona Erdiğinin Ticaret Sicil Gazetesinde İlanının İyiniyetli Üçüncü Kişileri Korumaya Yönelik Olduğu- Menfi Tespit Davası)
- ŞAHSİ SORUMLULUK (Menfi Tespit Davası- Davacının Temsil Yetkisi Sona Erdikten Sonra Şirketi Borç Altına Sokacak Hukuki Bir İşlem Yapılmadığından Davacının Kendisinden Sonra Şirket Adına Yetkili Temsilcilerin Ödemesi Gereken Bir Borçtan Dolayı Şahsi Sorumluluğu Bulunmayacağı)
506/m.80, 6183/m.35, 5521/m.8, 6762/m.38,39
ÖZET: Dava, menfi tespit ve ödeme emrinin iptali istemine ilişkindir. Davacının şirketi temsil yetkisi, 1994 yılında sona ermiş olup kurum tarafından talep edilen alacak, davacının kendisinin fiilen gerçekleştirdiği bir hukuki işlemden kaynaklanmadığı gibi kendisinin sorumlu olduğu dönemde ödenmesi gerektiği halde ödenmeyen bir prim borcu da değildir. Görüldüğü üzere, Kurum tarafından talep edilen alacağın oluşmasına temsil yetkisi sona erdiği halde davacının yapmış olduğu bir hukuki işlem neden olmadığı gibi, davalı Kurum, temsil yetkisi sona eren davacı ile dava dışı şirket yönünden 6762 sayılı Kanunun 38 ve 39. Maddeleri anlamında üçüncü kişi de değildir. Temsil yetkisinin sona erdiğinin ticaret sicil gazetesinde ilanı iyiniyetli üçüncü kişileri korumaya yönelik olup, davacı temsil yetkisi sona erdikten sonra şirketi borç altına sokacak hukuki bir işlem yapılmadığından, davacının kendisinden sonra şirket adına yetkili temsilcilerin ödemesi gereken bir borçtan dolayı şahsi sorumluluğu bulunmamaktadır. Hal böyle olunca, mahkemece, davacının prim borcundan sorumluluğu bulunmadığı gerekçesiyle davanın kabulüne dair kararda direnilmesi usul ve yasaya uygundur.
KARAR: Dava, menfi tespit ve ödeme emrinin iptali istemine ilişkindir.
Davacı vekili dava dilekçesinde özetle, davacının, hissesini dava dışı limited şirketin ortaklarından 01.07.1992 tarihinde satın aldığı ve aynı tarihte üç yıllığına şirketi temsil ve ilzama yetkili müdür olarak seçildiğini, bilahare hisselerini sattığı ve satış kararının yer aldığı 28.04.1994 tarihli şirket karar defterinin 03.05.1994 tarihinde noter tarafından tasdik edildiğini, davacının ayrıca 03.02.1995 tarihinde noterde Limited Şirket Hisse Devir ve Temlik Sözleşmesi düzenleyerek hisselerini devir ve temlik ettiğini, davalı Kurumun şirketin 2005/12-2006/5. dönemlerine ait prim ve gecikme zammı borcundan dolayı ödeme emri gönderdiğini ancak prim borçlarının davacının şirketle ilgisi olmayan döneme ait olduğunu, şirketteki temsil ve ilzam yetkisinin şirketi hisselerinin devri ile son bulduğunu belirterek, dava dışı limitet şirketin prim borçlarından ve gecikme zamlarından davacının sorumlu olmadığının tespiti ile davacıya tebliğ edilen ödeme emrinin iptalini talep etmiştir.
Davalı Sosyal Güvenlik Kurumu ( SGK ) vekili cevap dilekçesinde özetle, dava dışı şirket hakkında yapılan takipte borç ödenmediğinden ticaret sicil kayıtlarında ortak olarak görünen davacıya ödeme emri gönderildiğini, davacının hisse devrine ilişkin belgeleri işyeri dosyasına ibraz etme yükümünü yerine getirmediğini, bilahare şirketin 559 sayılı KHK ile 4366 sayılı Yasa gereği 01.01.1999 tarihinde münfesih olduğunun bildirildiğini, belgeleri hisse devrini takiben Kuruma vermeyen davacının Kurum ve ticaret sicil kayıtlarında halen ortak göründüğünü belirterek davanın reddini savunmuş ve %10 inkar tazminatına hükmedilmesini talep etmiştir.
Yerel Mahkemece, şirket ortak ve üst düzey yöneticilerinin prim borçlarından sorumluluğunun yasadan kaynaklandığı ve alacağın ait olduğu dönemde üst düzey yönetici veya şirket müdürü olmayı gerektirdiği, davacının hisse devri ticaret siciline tescil edilmemiş olsa dahi prim borçlarına konu dönemde üst düzey yönetici veya şirket müdürü olmaması nedeniyle borçtan sorumlu tutulamayacağı gerekçesiyle davanın kabulüne dair verilen karar, davalı Kurum vekilinin temyizi üzerine, Özel Daire tarafından yukarıda açıklanan gerekçelerle bozulmuş, mahkemece önceki gerekçe genişletilmek suretiyle direnme kararı verilmiştir.
Direnme hükmü, davacı ve davalı Kurum vekilleri tarafından temyiz edilmiştir.
I-Davacı vekilinin temyiz itirazları yönünden yapılan incelemede;
5521 sayılı İş Mahkemeleri Kanunu’nun 8. Maddesine göre, iş mahkemelerinden verilen kararlar tefhim veya tebliğ tarihinden itibaren sekiz gün içinde temyiz edilebilir.
Davacı vekiline karar 21.09.2011 tarihinde tefhim edilmiş, 03.11.2011 tarihinde katılma yolu ile sekiz günlük süreden sonra temyiz edilmiştir.
5521 sayılı Kanunda katılma yoluyla temyiz öngörülmediği gibi, bozma öncesi verilen ilk kararı temyiz etmeyen davacı vekilinin aynı yöndeki direnme kararını temyizde hukuki yararı da bulunmadığından temyiz dilekçesinin reddine karar verilmiştir.
II-Davalı Sosyal Güvenlik Kurumu (SGK) vekilinin temyiz itirazları yönünden yapılan incelemede;
Direnme yoluyla Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık, hisse devrinin ticaret sicil gazetesinde ilan edilmemesi halinde, dava dışı limited şirketin prim ve gecikme zammı borçlarından hissesini devreden ortağın sorumluluğu bulunup bulunmadığı noktasında toplanmaktadır.
(Mülga) 506 sayılı Sosyal Sigortalar Kanunu’nun “Primlerin ödenmesi” başlıklı 80. maddesinde,
“İşveren, bir ay içinde çalıştırdığı sigortalıların primlerine esas tutulacak kazançlar toplamı üzerinden bu Kanun gereğince hesaplanacak prim tutarlarını ücretlerinden kesmeye ve kendisine ait prim tutarlarını da bu miktara ekleyerek en geç ertesi ayın sonuna kadar Kuruma ödemeye mecburdur.
…
(Değişik beşinci fıkra: 29/7/2003–4958/38 md.; Değişik fıkra: 22/02/2006-5458 S.K./6.mad ) Kurumun, süresi içinde ödenmeyen prim ve diğer alacaklarının tahsilinde, 6183 sayılı Amme Alacaklarının Tahsil Usulü Hakkında Kanunun 51‘inci, 102‘nci ve 106’ncı maddeleri hariç diğer maddeleri uygulanır. Kurum, 6183 sayılı Kanunun uygulanmasında Maliye Bakanlığı, diğer kamu kurum ve kuruluşları ve mercilere verilen yetkileri kullanır. Şu kadar ki; Kurumun prim ve diğer alacaklarının süresi içinde ve tam olarak ödenmemesi halinde, ödenmeyen kısmına, sürenin bittiği tarihten itibaren ilk üç aylık sürede her ay için %3 oranında gecikme cezası, ayrıca her ay için bulunan bu tutarlara ödeme süresinin bittiği tarihten başlamak üzere borç ödeninceye kadar, her ay için ayrı ayrı Hazine Müsteşarlığınca açıklanacak bir önceki aya ait YTL cinsinden iskontolu ihraç edilen Devlet iç borçlanma senetlerinin aylık ortalama faizi, bileşik bazda uygulanarak gecikme zammı hesaplanır. Ancak ödemenin yapıldığı ay için gecikme zammı günlük hesaplanır. Yapılacak takip sonunda tahsilinin imkânsız veya tahsili için yapılacak giderlerin alacaktan fazla olacağı anlaşılan 20 YTL’ye kadar (20 YTL dahil) Kurum alacakları, tahsil zamanaşımı süresi beklenilmeksizin Kurum Yönetim Kurulunca terkin edilebilir. Kurum Yönetim Kurulu, bu miktarı on katına kadar artırmaya, terkin yetkisinin tamamını veya bir kısmını yetki sınırlarını da belirterek Kurum Başkanına, Genel Müdürlere ve Sigorta İl/Sigorta Müdürlerine devretmeye yetkilidir. Bakanlar Kurulu ilk üç ay için uygulanan gecikme cezası oranını iki katına kadar artırmaya veya bu oranı %1 oranına kadar indirmeye, yeniden kanunî oranına getirmeye ve uygulama tarihini belirlemeye yetkilidir.
…
(Yedinci fıkra ) Kurum alacaklarının tahsilinde 21.07.1953 tarih ve 6183 sayılı Kanunun uygulanmasından doğacak uyuşmazlıkların çözümlenmesinde, alacaklı Sigorta Müdürlüğünün bulunduğu yer İş Mahkemesi yetkilidir.
Yetkili iş mahkemesine başvurulması alacakların takip ve tahsilini durdurmaz.
Dava ve icra takibi açılmış olsa bile, prim ve diğer alacakların ödenmemiş kısmı için gecikme zammı tahsil olunur.
…
( On ikinci fıkra ) Sigorta primlerini haklı sebepleri olmaksızın, birinci fıkrada belirtilen süre içerisinde tahakkuk ve tediye etmeyen kamu kurum ve kuruluşların tahakkuk ve tediye ile görevli kamu görevlileri mesul muhasip, sayman ile tüzelkişiliği haiz diğer işverenlerin üst düzeydeki yönetici veya yetkilileri kuruma karşı, işverenleri ile birlikte müştereken ve müteselsilen sorumludur.”
Hükümleri yer almıştır.
Buna göre, limitet şirketin prim borçlarından dolayı üst düzey yönetici veya yetkililerin, şirketin yönetiminde oldukları döneme ait prim borçlarından sorumlu olacakları açıktır.
Ancak, şirketin üst düzey yöneticiliği veya şirket ortaklığından ayrılanlar yönünden, bu ayrılmanın ticaret sicilinde ilan edilmemiş olması halinde, ayrılma tarihinden sonraki döneme ilişkin prim borçlarından sorumlu olunup olunmayacağının belirlenmesi yönünden, uyuşmazlığa konu dönemde yürürlükte bulunan (Mülga) 6762 sayılı Türk Ticaret Kanunu’nun konuya ilişkin hükümlerinin değerlendirilmesinde zorunluluk bulunmaktadır.
Bilindiği üzere, ticaret siciline tescil, kural olarak bildirici etkiye sahiptir. İstisnai olarak, ticaret unvanı ve işletme adının korunması; ticaret şirketlerinin tüzel kişilik kazanabilmesi, esnaf işletmelerinde ticari mümessil tayini; anonim şirketlerde ana sözleşmenin değişikliğinin hüküm ifade etmesi ve ticari işletme rehini halleri için ticaret siciline tescil, zorunlu ve kurucu niteliktedir.
6762 sayılı Türk Ticaret Kanunu’nun 38. Maddesinde sicil kayıtlarının etkisinin üçüncü şahıslar açısından başlangıcı düzenlenmiş ve ticaret sicili kayıtlarının, üçüncü kişiler hakkında kaydın ilan edildiği günü takip eden işgününde hüküm ifade edeceği belirtilmiştir.
Ticaret sicilinin dış etkileri ise, aynı Kanunun 39.maddesinde “Üçüncü şahısların, yukarı ki madde gereğince kendilerine karşı hüküm ifade etmeye başlayan kayıtları bilmediklerine müteallik iddiaları dinlenmez.
Tescili lazım geldiği halde tescil edilmemiş veya tescil edilip de ilanı gerekirken ilan edilmemiş olan bir husus ancak bunu bildikleri ispat edilmek şartıyla, üçüncü şahıslara karşı dermeyan edilebilir.” şeklinde açıklanmıştır.
Tescili gerektiği halde tescil edilmemiş veya tescil edilip de ilanı gerektiği halde ilan edilmemiş hususların üçüncü kişiler tarafından bilinmemesi asıldır–olumsuz etki-Örneğin ticari mümessil azledilmiş ancak durum tescil ve ilan olunmamışsa, bu ticari mümessilin üçüncü kişilerle yapacağı sözleşmeler müvekkili bağlar. Ancak azil keyfiyetini tescil ve ilan ettirmemiş olan müvekkil, üçüncü kişinin ticari mümessilin azledildiğini bildiğini ispat edebilirse, yapılan sözleşmeyle bağlı tutulmaktan kurtulur. TTK 39/II, üçüncü kişinin ticaret sicili kayıtlarına güvenerek tacirle ilişkiye girmesinin söz konusu olduğu hallerde uygulanır. Dolayısıyla TTK 39/II esas itibariyle üçüncü kişinin ticaret sicili kayıtlarını inceledikten sonra tacirle yapacağı hukuki işlemler bakımından önem arz eder (Arkan, Sabih, Ticari İşletme Hukuku, Banka ve Ticaret Hukuku Araştırma Enstitüsü, 4.Bası, 1998, s.238).
TTK 38 ve 39 ile, sicil kayıtlarına güvenerek tacirle hukuki işlemlere girişecek üçüncü kişilerin korunması amaçlanmıştır. Tacir ile üçüncü kişi arasında hukuki işlem yapılması söz konusu olmayan hallerde, örneğin vergi hukuku ile ilgili konularda, TTK 38 ve 39’a dayanılması mümkün değildir. (Karayalçın, Yaşar, Özel Hukukta Meseleler ve Görüşler, V, s.40). Ankara vergi avukatı olarak konu hakkında uzman görüşü alınmasının önemli olduğu kanaatindeyiz.
Öte yandan, limitet şirket pay devrinin geçerli olabilmesi için TTK 520.maddesine göre, limitet şirket pay devrinin yazılı şekilde yapılması ve imzaların noterce tasdik edilmesinden sonra, pay devrinin limitet şirkete bildirilerek, ana sözleşmede aksine hüküm yoksa ortakların en az dörtte üçünün devre muvafakat etmesi ve bunların esas sermayenin dörtte üçüne sahip olması, ayrıca devrin pay defterine kaydedilmesi gerekir. Bu devrin ticaret siciline tescili ise, pay devrinin gerçekleşmesi için zorunlu bir şekil şartı değildir.
6762 sayılı Kanunun konuya ilişkin “Tescil ve ilan” başlıklı 515.maddesinde ise:
“…Mukavelede yapılan her değişiklik, ilk mukavelede olduğu gibi tescil ve ilan edilir. Mukavelenin değiştirilmesi hakkındaki kararlar üçüncü şahıslar hakkında, tescil tarihinden itibaren hüküm ifade eder.” Denilmiştir.
Buna göre, limitet şirket ortağı veya müdür değişikliğinin ilan edilmemesi halinde, bu kişilerin şirket adına işlem yapmaları durumunda, değişikliği ilan etmeyen şirket iyiniyetli üçüncü kişilere karşı sorumlu olur.
Ancak, şirket temsilcisi veya ortağının kamu alacaklarına karşı sorumluluğu ilan edilmemenin sonuçlarına bağlanamaz, zira kamu kurumu 6762 sayılı Kanunun38 ve 39.maddeleri anlamında üçüncü kişi olmadığı gibi, tescil edilmemeye dayanılabilmesi için yetkisiz temsilcinin şirket adına işlem yapması zorunluluğu bulunmaktadır.
6762 sayılı Kanunun 540 maddesinde de,
“Aksi kararlaştırılmış olmadıkça, ortaklar hep birlikte müdür sıfatıyla şirket işlerini idareye ve şirketi temsile mezun ve mecburdurlar.” hükmüne yer verilmiş olup, Kanunun bu açık düzenlemesi karşısında, limitet şirkette yeni müdür atanmamış ise, tüm ortaklar müdür sıfatına sahip olduğundan, şirket ortaklığından ayrılan davacıdan sonra şirkete yeni müdür atanmış olup olmadığının araştırılmasına da gerek bulunmamaktadır.
Somut uyuşmazlıkta, davacının, dava dışı şirketteki hissesinin tamamını 28.04.1994 tarihinde dava dışı F. U.’ya devrederek buna ilişkin şirket ortaklar kararının 03.05.1994 tarihinde Bakırköy 1.Noterliğinin 25774 yevmiye numarası ile tasdik ettirildiği ve 04.05.1994 tarihinde de davacının ayrıca Bakırköy 1.Noterliğinin 26793 yevmiye numaralı hisse devir ve temlik sözleşmesi ile de tüm hisselerini dava dışı F. U.’ya devrettiğine dair temlik sözleşmesi düzenlendiği hususlarında uyuşmazlık bulunmamakta olup, davalı Kurum tarafından, davacının şirketi temsil yetkisi sona erdikten ve hatta şirket münfesih olduktan sonra Kuruma bildirilen sigortalılar için ödenmesi gereken prim borçlarının tahsili istemi ile takip başlatılmıştır.
Yukarıda yapılan açıklamaların ışığında, davacının dava dışı şirketteki temsil yetkisinin sona ermesi ve yerine yeni temsilci atanmasının sicil gazetesinde ilanının, işlemin hukuken varlık kazanmasına değil, bu hususun üçüncü kişilere açıklanması amacına yönelik olduğu, dolayısıyla inşai değil bildirici bir işlem olduğu açıktır.
Davacının şirketi temsil yetkisi, 1994 yılında sona ermiş olup kurum tarafından talep edilen alacak, davacının kendisinin fiilen gerçekleştirdiği bir hukuki işlemden kaynaklanmadığı gibi kendisinin sorumlu olduğu dönemde ödenmesi gerektiği halde ödenmeyen bir prim borcu da değildir.
Görüldüğü üzere, Kurum tarafından talep edilen alacağın oluşmasına temsil yetkisi sona erdiği halde davacının yapmış olduğu bir hukuki işlem neden olmadığı gibi, davalı Kurum, temsil yetkisi sona eren davacı ile dava dışı şirket yönünden 6762 sayılı Kanunun 38 ve 39.maddeleri anlamında üçüncü kişi de değildir.
Temsil yetkisinin sona erdiğinin ticaret sicil gazetesinde ilanı iyiniyetli üçüncü kişileri korumaya yönelik olup, davacı temsil yetkisi sona erdikten sonra şirketi borç altına sokacak hukuki bir işlem yapılmadığından, davacının kendisinden sonra şirket adına yetkili temsilcilerin ödemesi gereken bir borçtan dolayı şahsi sorumluluğu bulunmamaktadır.
Hal böyle olunca, mahkemece, yukarıda açıklanan yasal düzenleme ve ilkelere uygun değerlendirme yapılarak, davacının prim borcundan sorumluluğu bulunmadığı gerekçesiyle davanın kabulüne dair kararda direnilmesi usul ve yasaya uygundur.
Bu nedenle, direnme kararının onanması gerekir.
SONUÇ: Yukarıda;
1- (I) numaralı bette açıklanan nedenlerle davacı vekilinin temyiz dilekçesinin REDDİNE, 23.01.2013 gününde yapılan ilk görüşmede oybirliği ile,
2- (II) nolu bentte açıklanan nedenlerle; davalı SGK vekilinin temyiz itirazlarının reddi ile, direnme kararının yukarıda açıklanan nedenlerle ONANMASINA, 30.01.2013 gününde yapılan ikinci görüşmede oyçokluğu ile, 5521 sayılı İş Mahkemeleri Kanunu’nun 8/3.fıkrası uyarınca karar düzeltme yolu kapalı olmak üzere karar verildi.
Aslan & Duran Hukuk
Aslan & Duran Hukuk Bürosu olarak uzman kadromuz ve uzun yıllara dayanan tecrübemiz ile yanınızdayız. Ticaret Hukuku konusunda uzman ekibimiz ve avukatlarımız ile müvekkillerimizin memnuniyeti yönünde gerekli hizmeti vermekteyiz. Blog sayfamızda ve sosyal medya hesaplarımızda güncel konuları anlık olarak paylaşmaktayız. Bu anlamda güncel gelişmelerden haberdar olabilmek için twitter sayfamızı takip edebilirsiniz.
[1] Demirkapı/Yıldırım, 2008