İşçi ve İşveren Arasındaki Uyuşmazlıkları Önleme Yolları

işçi ve işveren arasındaki uyuşmazlıklar

İşçi ve İşveren Arasındaki Uyuşmazlıkları Önleme Yolları

İşçi ve İşveren Arasındaki Uyuşmazlıkları Önleme Yolları 960 524 Şerife Duran

İş hayatı, kaçınılmaz olarak insan ilişkileri üzerine kuruludur. Bu ilişkilerde zaman zaman uyuşmazlıkların ortaya çıkması doğaldır. Ancak, işçi ve işveren arasındaki uyuşmazlıkların önlenmesi, hem iş barışının korunması hem de iş yerindeki verimliliğin artması açısından son derece önemlidir. Uyuşmazlıklar çoğunlukla iletişim eksikliği, belirsiz iş tanımları, hukuka aykırı uygulamalar veya ücret gibi temel sorunlardan kaynaklanır. Bu makalede, iş hukuku çerçevesinde işçi ve işveren arasındaki anlaşmazlıkların nasıl önlenebileceği detaylı olarak ele alınacaktır.

İş Sözleşmelerinin Açık ve Detaylı Şekilde Düzenlenmesi

İşçi ve işveren arasında kurulacak sağlıklı bir çalışma ilişkisi, her şeyden önce yazılı bir iş sözleşmesi ile güvence altına alınmalıdır. Uygulamada karşılaşılan uyuşmazlıkların çok büyük bir bölümü, ya hiç sözleşme yapılmamasından ya da mevcut sözleşmenin belirsiz, yüzeysel ya da hukuka aykırı ifadeler içermesinden kaynaklanmaktadır. Oysa iş sözleşmesi, tarafların hak ve yükümlülüklerini belirleyen, hem işverenin yönetim hakkını hem de işçinin emeğe dayalı haklarını koruyan temel bir hukuki belgedir. Sözleşmenin sadece şeklen değil, içerik olarak da kapsamlı ve detaylı hazırlanması; ileride çıkabilecek pek çok anlaşmazlığın daha baştan önüne geçilmesini sağlar. Özellikle aşağıda belirtilen konular, sözleşme metninde açık, anlaşılır ve Türk Borçlar Kanunu ile 4857 sayılı İş Kanunu hükümlerine uygun bir şekilde düzenlenmelidir:

Bu hususların açıkça belirtilmesi hem işçinin hangi koşullarda çalışacağını bilmesini sağlar hem de işverenin idari ve mali sorumluluklarını sınırlandırır. Böylece belirsizlikten kaynaklanan yorum farkları ortadan kalkar ve taraflar arasında güvene dayalı bir çalışma ilişkisi kurulabilir.

Etkili İletişim ve Geri Bildirim Süreci

İş yerlerinde yaşanan pek çok anlaşmazlık, aslında iletişim eksikliğinden ya da yanlış anlaşılmalardan kaynaklanmaktadır. İşçi ile işveren arasındaki ilişkinin sağlıklı şekilde devam etmesi, açık, dürüst ve sürekli bir iletişim zemininin kurulmasıyla mümkündür. Çalışanların fikirlerini özgürce ifade edebildiği, yöneticilerin de bu geri bildirimleri dikkate aldığı bir ortamda, karşılıklı anlayış ve güven duygusu gelişir. Bu da potansiyel uyuşmazlıkların daha ortaya çıkmadan fark edilmesini ve hızlıca çözülmesini sağlar. İşverenler, düzenli birebir görüşmeler, ekip toplantıları ve iç iletişim araçları vasıtasıyla çalışanların nabzını tutmalı, işçilere fikir ve önerilerini rahatlıkla dile getirebilecekleri fırsatlar sunmalıdır. Aynı şekilde çalışanlar da problemleri biriktirmek yerine yapıcı bir dil kullanarak sorunları paylaşmalı ve çözüm odaklı bir iletişim kurmalıdır. Bu tür karşılıklı etkileşimler, sadece mevcut sorunların çözümüne değil, aynı zamanda işyerindeki aidiyet duygusunun ve motivasyonun artmasına da önemli katkı sağlar.

İş Sağlığı ve Güvenliği Önlemleri

İş kazaları ve meslek hastalıkları, yalnızca bireysel mağduriyetler değil; aynı zamanda işveren açısından hukuki, mali ve prestij kaybına yol açabilecek ciddi sorunlardır. Bu nedenle iş sağlığı ve güvenliği, işverenin en öncelikli sorumluluk alanlarından biri olmalıdır. 6331 sayılı İş Sağlığı ve Güvenliği Kanunu, bu alandaki yükümlülükleri açıkça düzenlemiş ve işverene çok sayıda koruyucu önlem alma yükümlülüğü yüklemiştir. İşverenin bu yükümlülükleri ihmal etmesi hâlinde, çalışanların uğrayabileceği bedensel ya da ruhsal zararlar sebebiyle tazminat davaları açılması veya idari yaptırımlarla karşılaşılması kaçınılmazdır. Ayrıca çalışanlar, güvenliklerini tehdit eden koşullarda çalışmayı reddetme ve gerekli önlemler alınana kadar iş görme borcunu yerine getirmeme hakkına da sahiptir. Bu tür krizlerin yaşanmasını önlemek adına aşağıdaki temel iş sağlığı ve güvenliği önlemlerinin eksiksiz şekilde uygulanması gerekir:

  • Risk değerlendirmesi yapılması
  • İşçilere gerekli eğitimlerin verilmesi
  • Koruyucu ekipman sağlanması

Bu uygulamalar yalnızca mevzuata uyum sağlamakla kalmaz, aynı zamanda çalışanlara değer verildiğini göstererek işyerine olan bağlılıklarını güçlendirir. Unutulmamalıdır ki, sağlıklı ve güvenli bir çalışma ortamı sadece hukuki bir zorunluluk değil, aynı zamanda sürdürülebilir bir iş kültürünün temelidir. 

Ücret ve Sosyal Hakların Tam ve Zamanında Ödenmesi

İşçinin emeğinin karşılığı olan ücret, iş sözleşmesinin en temel unsurudur ve bu hakkın eksiksiz ve zamanında ödenmesi, iş barışının sağlanmasında kritik öneme sahiptir. Ücretin geç ödenmesi, eksik yatırılması ya da bazı yan hakların görmezden gelinmesi, çalışanların motivasyonunu düşürmekle kalmaz, aynı zamanda işverenin ciddi hukuki risklerle karşılaşmasına da neden olur. Nitekim 4857 sayılı İş Kanunu’nun 32. maddesi uyarınca, işçinin ücreti, en geç ayda bir ödenmeli; ödemeler net, eksiksiz ve belirli bir ödeme planına uygun olmalıdır. Ücretin zamanında ödenmemesi hâlinde işçi, iş sözleşmesini haklı nedenle feshedebilir ve kıdem tazminatına hak kazanabilir. Ayrıca, fazla mesai, hafta tatili, yıllık izin ücreti gibi sosyal haklar da düzenli biçimde ödenmelidir. İşçinin temel ekonomik ihtiyaçlarını karşılaması için sahip olduğu bu haklar, yalnızca sözleşmeden değil, aynı zamanda anayasal güvenceye sahip çalışma hakkından kaynaklanmaktadır. Bu doğrultuda işverenin aşağıdaki ödeme yükümlülüklerini titizlikle yerine getirmesi gerekir:

  • Aylık maaş
  • Fazla mesai ücreti
  • İkramiye ve primler
  • Yıllık izin ücreti
  • SGK prim ödemeleri

Bu tür ödemelerde gecikme yaşanmaması, hem işçinin geçim güvenliğini sağlar hem de işverene duyulan güveni artırarak, uzun vadeli ve sağlıklı bir iş ilişkisi tesis edilmesine katkıda bulunur

Performans Değerlendirme Sistemlerinin Objektif Hale Getirilmesi

İşyerlerinde çalışanların performanslarının düzenli olarak değerlendirilmesi, hem kurumsal hedeflerin takibi hem de işçilerin gelişim alanlarının belirlenmesi açısından son derece önemlidir. Ancak bu değerlendirmelerin adil, şeffaf ve ölçülebilir kriterlere dayanmaması hâlinde, çalışanlar arasında güvensizlik oluşabilir ve işverenin uygulamaları yargıya taşınabilir. Uygulamada sıkça rastlanan sorunlardan biri, performans notlarının sübjektif kriterlere göre verilmesi ve kişisel ilişkilere göre şekillenmesidir. Bu tür uygulamalar çalışanların motivasyonunu zedeler, ayrımcılık algısı yaratır ve işyerindeki huzuru bozar. Bu nedenle işverenler, performans sistemlerini oluştururken ölçülebilir kriterler belirlemeli, tüm çalışanlara aynı standartları uygulamalı ve performans geri bildirimini yazılı ve gerekçeli biçimde sunmalıdır. Ayrıca performans düşüklüğüne dayalı olarak yapılacak işten çıkarmalarda, objektif değerlendirme kayıtları ve yazılı belgeler büyük önem taşır; aksi hâlde fesih işlemi haksız sayılabilir.

Adil bir performans sistemi, yalnızca çalışanları değerlendirmekle kalmaz; aynı zamanda onların gelişim ihtiyaçlarını tespit ederek eğitim, terfi ve ödüllendirme süreçlerine de yön verir. Bu yaklaşım, çalışanların potansiyellerini gerçekleştirmelerine katkı sağlarken, işveren açısından da verimliliğin artmasına olanak tanır. Sonuç olarak, objektif ve şeffaf bir performans yönetimi, işyerinde adalet duygusunu güçlendirir ve potansiyel uyuşmazlıkların önüne geçer.

 Eğitim ve Uyum Süreçlerinin Güçlendirilmesi

Yeni işe başlayan bir çalışanın kurum kültürüne adapte olabilmesi ve görevini etkin biçimde yerine getirebilmesi için yalnızca iş tanımını bilmesi yeterli değildir; aynı zamanda işyerindeki dinamikleri, beklentileri ve haklarını da anlaması gerekir. Bu noktada oryantasyon süreçleri büyük önem taşır. Etkili bir oryantasyon eğitimi, yeni çalışanın hem mesleki hem de kurumsal beklentiler doğrultusunda hızlı bir şekilde işe uyum sağlamasını kolaylaştırır. Sadece yeni personel için değil, mevcut çalışanlar için de periyodik eğitimlerin düzenlenmesi, bilgi tazelenmesini sağlar ve değişen yasal mevzuata uyum sürecinde rehberlik eder.

İş sağlığı ve güvenliğinden iletişim becerilerine, hak ve sorumluluklardan şirket içi prosedürlere kadar çok yönlü konular bu eğitimlerin içeriğinde yer almalıdır. Bu bağlamda özellikle aşağıdaki alanlarda düzenli eğitimler verilmesi büyük önem taşır:

  • İş sağlığı ve güvenliği
  • İnsan ilişkileri
  • Hukuki hak ve yükümlülükler

Eğitim süreçlerinin ihmal edilmesi ya da yüzeysel yürütülmesi, çalışanlar ile yönetim arasında bilgi eksikliği kaynaklı yanlış anlaşılmalara, görevlerin yanlış yerine getirilmesine ve nihayetinde çeşitli hukuki ihtilaflara neden olabilir. Dolayısıyla, sürekli gelişimi teşvik eden bir eğitim politikası, iş yerinde hem bireysel başarıyı hem de kurumsal istikrarı destekleyen güçlü bir mekanizmadır.

Etkin Bir İnsan Kaynakları Politikası Uygulamak

Kurumsal yapının sağlam temellere oturtulması ve çalışan memnuniyetinin sürdürülebilir hâle gelmesi, doğrudan doğruya profesyonel bir insan kaynakları politikasıyla yakından ilişkilidir. İnsan kaynakları departmanlarının yalnızca işe alım ve bordro süreçleriyle sınırlı bir görev alanı olduğu yönündeki geleneksel anlayış, günümüz çalışma hayatının ihtiyaçlarına yanıt vermemektedir. Modern İK politikaları; işyeri kültürünün geliştirilmesinden çalışan bağlılığına, iç iletişim stratejilerinden kariyer yönetimine kadar birçok alanda aktif rol üstlenmelidir. Özellikle çalışanların bireysel şikâyetlerinin dikkate alınması, iş yeri içinde güvenli ve şeffaf bir iletişim ortamının oluşturulması ve çözüm odaklı mekanizmaların işletilmesi, potansiyel uyuşmazlıkların önlenmesinde kilit rol oynamaktadır.

İş yerlerinde İK birimlerinin aşağıdaki gibi somut ve düzenli uygulamalara yer vermesi, çalışan memnuniyetini ve kurumsal itibarı artıran faktörler arasında yer alır:

  • Şikayet kutuları
  • Anket çalışmaları
  • Psikolojik destek hatları
  • Personel danışma hizmetleri

Bu tür sistemler aracılığıyla çalışanlar, yaşadıkları sorunları üst yönetime ulaştırabilir, taleplerini güvenle paylaşabilir ve iş ortamına dair geri bildirimde bulunabilir. Bu uygulamalar sayesinde yalnızca mevcut problemler görünür hâle gelmez, aynı zamanda işyerine dair gelişim alanları da tespit edilerek yapıcı adımlar atılabilir. İyi yapılandırılmış bir insan kaynakları sistemi, işçi-işveren ilişkisini güçlendirir, aidiyet duygusunu artırır ve uzun vadede uyuşmazlıkların ortaya çıkmasını büyük oranda engeller.

Disiplin Süreçlerinin Hukuka Uygun Yürütülmesi

İş yerinde düzenin sağlanması ve kurallara uyulmasının temin edilmesi, kuşkusuz işverenin yönetim hakkı kapsamında değerlendirilir. Ancak bu yetkinin kullanımı sınırsız değildir ve her durumda ölçülü, orantılı ve hukuk çerçevesinde olmalıdır. Disiplin uygulamaları sırasında keyfilikten uzak durulması, tarafsız bir yaklaşım benimsenmesi ve çalışanların savunma haklarına saygı gösterilmesi, yalnızca yasal bir zorunluluk değil aynı zamanda temel bir etik ilkedir. Aksi hâlde, uygulanan cezai işlemlerin geçersizliği gündeme gelir ve işveren aleyhine tazminat davaları açılması kaçınılmaz olabilir.

Konu ile ilgili olarak İşçilik Hak ve Alacaklarından Kaynaklanan Her Türlü Tazminat Davaları başlıklı yazımızı da okuyabilirsiniz.

Disiplin süreci yürütülürken aşağıdaki ilkelere sadık kalınması gereklidir:

  • Yazılı hale getirilmesi
  • İhlalin tespiti ve delillendirilmesi
  • Savunma hakkının tanınması
  • Kademeli ve orantılı cezaların uygulanması

İlgili eylem açıkça ortaya konulmadan, tanık ve belge olmadan veya işçiye savunma hakkı verilmeden uygulanan cezalar hem işçinin itibarını zedeler hem de yargılama sürecinde işverenin ciddi riskler almasına neden olur. Bu nedenle disiplin yönetmeliklerinin açık ve uygulanabilir olması, süreçlerin şeffaf yürütülmesi ve her işleme dair belgelerin arşivlenmesi önem arz eder. Hukuka uygun şekilde yapılandırılmış disiplin süreçleri, hem caydırıcılık sağlar hem de işverenin ileride karşılaşabileceği hukuki sorunların önüne geçer.

Bu yazımızla birlikte konu ile ilgili olarak Anonim Şirket Kurmak başlıklı ve girişimcilere yönelik bir rehber niteliğindeki yazımızı da ayrıca okuyabilrisiniz.

Arabuluculuk Sürecinin Etkili Kullanımı

İşçi ve işveren arasındaki uyuşmazlıkların yargıya taşınmadan önce çözülmesini sağlamak amacıyla getirilen zorunlu arabuluculuk süreci, günümüzde iş hukukunun temel çözüm mekanizmalarından biri hâline gelmiştir. 6325 sayılı Hukuk Uyuşmazlıklarında Arabuluculuk Kanunu ile birlikte, 2018 yılından itibaren bireysel işçi alacakları ve işe iade talepleri için dava açmadan önce arabulucuya başvurma zorunluluğu getirilmiştir. Ancak bu süreç yalnızca yasal bir formalite olarak görülmemeli, aksine tarafların karşılıklı menfaatlerini uzlaştıran alternatif bir çözüm yöntemi olarak değerlendirilmelidir. Etkin şekilde yürütülen arabuluculuk görüşmeleri, hem dava masraflarından hem de zaman kaybından tasarruf sağlar; ayrıca taraflar arasında ilişkilerin kopmadan devam etmesini mümkün kılar.

Başarılı bir arabuluculuk sürecinin yürütülebilmesi için aşağıdaki unsurların sağlanması büyük önem taşır:

  • Tarafların açık iletişimi sağlanmalı
  • Arabulucu tarafsız olmalı
  • İşçinin hakları gözetilerek çözüm önerileri sunulmalı

Bu sürecin taraflarca ciddiyetle ele alınması, özellikle işçilerin hak kaybına uğramaması ve işverenin de ileride karşılaşabileceği yüksek tazminat risklerini ortadan kaldırması açısından son derece önemlidir. Arabuluculuk tutanakları, üzerinde uzlaşılan konuları bağlayıcı hâle getirir ve dava şartı olan bu aşamanın doğru şekilde yürütülmemesi, mahkeme tarafından davanın usulden reddine dahi yol açabilir. Bu nedenle, arabuluculuk süreci sadece prosedürel bir yükümlülük olarak değil, işçi-işveren ilişkilerinde sürdürülebilir barışı sağlayan stratejik bir araç olarak görülmelidir.

Hukuki Danışmanlık Hizmetlerinden Yararlanmak

İş hayatında ortaya çıkabilecek hukuki sorunların büyük bölümü, yeterli bilgiye sahip olunmadan atılan adımlardan kaynaklanmaktadır. Özellikle iş hukukunun teknik yapısı ve sürekli değişen mevzuatı göz önüne alındığında, hem işverenlerin hem de işçilerin hak kaybı yaşamaması için profesyonel bir hukukçudan destek almaları artık bir lüks değil, gerekliliktir. İşverenler açısından değerlendirildiğinde; işe alım, iş sözleşmesi hazırlanması, performans değerlendirmeleri, işten çıkarma süreci gibi birçok aşamada yapılabilecek küçük hatalar, büyük tazminat yükümlülüklerine yol açabilir. Aynı şekilde işçiler de fazla mesai, izin hakları, kıdem ve ihbar tazminatı gibi konularda sahip oldukları yasal hakları yeterince bilmediklerinde, hak kayıplarıyla karşılaşabilir.

Bu noktada iş hukuku alanında uzman bir avukattan alınacak danışmanlık, yalnızca mevcut bir uyuşmazlığı çözmek için değil, aynı zamanda ileride doğabilecek ihtilafları önlemek adına da son derece etkilidir. Özellikle aşağıdaki durumlarda hukuki destek alınması tavsiye edilir:

  • İşten çıkarma kararı alınmadan önce hukuki değerlendirme yapılması
  • Sözleşme fesihlerinin yasal dayanaklarının hazırlanması
  • İşçilerin alacak ve tazminat hesaplarının doğru şekilde yapılması
  • Arabuluculuk ve dava süreçlerinde temsil edilme

Avukat desteğiyle yürütülen iş süreçleri hem hukuka uygunluk sağlar hem de şirketin veya işçinin itibarını korur. Bu nedenle, her iki taraf da haklarının güvence altına alınması ve yasal süreçlerin sağlıklı şekilde yönetilmesi için uzman hukukçulardan danışmanlık almalıdır.

Sıkça Sorulan Sorular (SSS)

  1. İşveren işçiyi işten çıkarırken hangi kurallara dikkat etmelidir?
    İş Kanunu’na göre işverenin geçerli bir sebebe dayanması, feshi yazılı olarak gerçekleştirmesi ve işçiye savunma hakkı tanıması gerekir. Bu şartlara uyulmaması hâlinde, fesih işlemi geçersiz sayılabilir ve işçi işe iade davası açma hakkına sahip olur. 
  1. İşçi hakları için hangi durumlarda dava açabilir?
    İşçi, ücretinin ödenmemesi, fazla mesai ücretinin verilmemesi, sigortasız çalıştırılması, yıllık izinlerinin kullandırılmaması, mobbing veya haksız yere işten çıkarılması gibi durumlarda alacak ve tazminat talepli dava açabilir. 
  1. Arabuluculuk süreci işçiye dezavantaj sağlar mı?
    Hayır. Arabuluculuk sürecinde eşitlik ilkesi geçerlidir. İşçi, haklarını savunabilir, görüşlerini özgürce dile getirebilir ve isterse sürece avukatıyla birlikte katılabilir. Ayrıca arabuluculukta anlaşma sağlanması durumunda, dava sürecine gerek kalmadan haklar teminat altına alınabilir. 
  1. İşveren sözleşme yapmadan işçi çalıştırabilir mi?
    Hayır. İş Kanunu gereğince işveren, işçiyi çalıştırmaya başlamadan önce yazılı iş sözleşmesini düzenlemeli ve bir nüshasını işçiye teslim etmelidir. Yazılı sözleşme yapılmaması, ispat yükü bakımından işveren aleyhine sonuçlar doğurabilir ve idari yaptırımlara sebebiyet verebilir. 
  1. İşçi ve işveren arasındaki anlaşmazlık hangi mahkemeye taşınır?
    İşçi ve işveren arasındaki hukuki uyuşmazlıklar, kural olarak iş mahkemelerinin görev alanına girer. Ancak 2018’den itibaren işçi alacakları ve işe iade gibi davalarda, önce arabuluculuk sürecinin tamamlanmış olması şartı aranmaktadır. Arabuluculuk süreci sonrasında anlaşma sağlanamazsa dava açılabilir. 
  1. İşveren, işçiyi gerekçe göstermeden işten çıkarabilir mi?
    Hayır. Geçerli neden olmaksızın yapılan fesihler, iş hukuku çerçevesinde haksız fesih sayılır. İşçi, işe iade davası açabilir ve hem boşta geçen sürelere ilişkin ücret hem de işe başlatmama tazminatı talep edebilir. 
  1. Arabuluculuk süreci zorunlu mu?
    Evet. İşe iade davaları ve işçilik alacaklarına ilişkin davalar açısından arabuluculuk süreci dava şartıdır. Arabuluculuk başvurusu yapılmadan açılan davalar usulden reddedilir. 
  1. İşçi ücretini geç aldığı zaman ne yapabilir?
    İşçi, ücretinin zamanında ödenmemesi durumunda sözleşmesini haklı nedenle feshedebilir. Bu durumda kıdem tazminatına hak kazanır. Ayrıca ücret alacağı için gecikme faizi ile birlikte dava da açabilir. 
  1. Fazla mesai yazılı onay olmadan yaptırılabilir mi?
    Hayır. Fazla mesai yaptırılabilmesi için işçiden yazılı onay alınması zorunludur. Onay alınmadan yapılan fazla mesailer, işveren açısından haklı fesih ve tazminat yükümlülüğü doğurabilir. 
  1. Avukat tutmak zorunlu mudur?
    Her ne kadar işçi ve işveren kendi başına da hukuki süreci yürütebilse de, iş hukuku uygulamaları ve yargı içtihatları oldukça teknik ve detaylıdır. Bu nedenle, hak kaybı yaşanmaması ve sürecin etkili biçimde yürütülebilmesi için bir iş hukuku avukatından destek alınması son derece faydalıdır.

Sonuç

İşçi ve işveren arasındaki ilişkiler, yalnızca karşılıklı hak ve borçlardan ibaret olmayıp; aynı zamanda güvene, saygıya ve açık iletişime dayanan uzun vadeli bir ortaklık sürecidir. Bu ilişkinin sağlıklı şekilde devam edebilmesi için hukuka uygun sözleşmelerin düzenlenmesi, açık iletişim kanallarının kurulması, sosyal hakların korunması, iş güvenliğine önem verilmesi ve tarafların yükümlülüklerini bilinçli bir şekilde yerine getirmesi büyük önem taşır. Ancak her ne kadar önleyici tedbirler alınsa da, uygulamada anlaşmazlıkların tümüyle önüne geçilemeyebilir. Bu nedenle, tarafların iş hukuku alanında uzmanlaşmış bir avukattan profesyonel destek almaları, hem mevcut uyuşmazlıkların etkin şekilde çözülmesini hem de gelecekte doğabilecek hukuki risklerin bertaraf edilmesini sağlar. İster işveren olun ister işçi, hukuki süreçleri doğru yönetmek ve hak kaybına uğramamak için mutlaka alanında deneyimli bir hukukçunun ve bir Ankara şirket avukatı rehberliğinden yararlanmanız tavsiye edilir.

Şerife Duran

Avukat Şerife DURAN, 1999 yılında Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi’nden mezun olmuştur. Asliye Ceza Mahkemesi, Sulh Hukuk Mahkemesi, Kadastro Mahkemesi, Türkiye Adalet Akademisi’nde ve Yargıtay 21. Hukuk Dairesi’nde hakimlik görevinden sonra avukatlık yapmaya başlamıştır. Selçuk Üniversitesi Özel Hukuk Anabilimdalı Avrupa Birliği Hukuku alanında yüksek lisans yapan DURAN, doktora öğrencisi olup evli ve 3 çocuk annesidir.

All stories by:Şerife Duran

Leave a Reply